28 Mayıs 2007 Pazartesi

'Öldürdüm, öldürdüm...'


'Öldür, Öldür, Öldür' adlı kitabında asker Jimmy Massey, Amerika'nın Irak işgali sırasında işlediği savaş suçlarını tüm şiddetiyle anlatıyor














Bir Amerikan deniz piyadesinin Irak'taki gerçek tanıklıklarından oluşan Öldür, Öldür, Öldür, alıştığımız şiddet örgüsünü ve ABD'nin Irak'taki saldırılarını anlatmaktan öte anlamlar içeren bir örnek olması itibariyle diğerlerinden ayrılıyor. Kubrick'in 'Full °°°°l Jacket' filmini izleyen hemen herkesin iyi bildiği profesyonel 'katil'lerin yetiştiği yer olan deniz piyadelerinin arasından çıkıp gelen bir genç adamın, Jimmy Massey'in bir tür günah çıkarması olan kitap, sadece ABD'nin Irak'ta giriştiği katliamları değil, bu katliamları gerçekleştiren insanların nasıl yetiştirildiğini, neden bu derece vicdansız olabildiklerini, öldürmeden kendi varlığının anlamını bulamayan bu insanların trajedisini de ortaya koyuyor. Öldür emrini alan bir genç insanın parmağını tetiğe götürüşünü, hiç tanımadığı bir insanın kafasına nişan alışını ve kurbandan fışkıran kanı görmenin yarattığı rahatlama hissi ile, yeniden tetiğe basma cesaretini kazanmasını anlatmaya uğraşıyor.
Aslında deniz piyadesinin anıları, bir insanın, profesyonel bir katile dönüşebilmesinin nasıl mümkün olduğunu ortaya koyması ile ilgili ve kurbanlarını yok ederken, aynı zamanda kendi benliğinin de nasıl ezildiğini anlatabilmesi açısından da önemlidir. Kitap otomobilde giden bir Iraklıya kurşun sıkmanın, siyasetin dışında ve sözüm ona terörle mücadele konsepti ile alakası olmayan bir öldürme zevki ile bütünleşen, öldürülen insanın bir insan değil de, bir obje, yok edilmesi gereken bir pislik olarak görmesini sağlayan modern savaş teknolojisini de örnekliyor. Bu sayede yeni savaş konsepti kurşun sıkan askerin, aslında yaşamaya hakkı olmayan ve sadece modern uygarlık kurucularının yüzü suyu hürmetine varolan bir canlı seviyesine indirgerken, modern toplumu korumak ve kollamakla yükümlü Batılı medeniyet savunucuları gerekirse genel insanlık çıkarı adına zararlı olması olası bütün unsurları ortadan kaldırmak çekinmeyeceklerini de ifade ediyor.
Suçu baştan sona ABD yaşam tarzının yarattığı bu potansiyel katillerin üzerine yıkmak kolaycılığından kurtulmak adına söylemekte yarar var, mevcut uygarlık formunun insanlık halini bu derece sıradanlaştırması, insan toplumunun bir kısmının rahatlıkla yok edilebilmesini olanaklı kılması ne yazık ki sadece çağdaş Amerikan toplumunun bir stratejisi olmaktan uzaktır. Aslına bakılırsa silah kullansın ya da kullanmasın bugün Irak'ta ya da dünyanın başka bir yerinde insanların bir kısmı öldürülüyorsa ve dünyanın diğer kısmı bu katliamlara karşı sesini çıkartma cesaretini göstermekten uzaksa ya da en azından büyük kısmı sesini çıkartmayı düşünmüyorsa, işin içinde korkaklık ya da duyarsızlıkla açıklanamayacak kadar trajik bir gerçeğin olduğu da ortay çıkmaktadır.








Modern toplumun örgütlenişi


Yahudileri ya da Iraklıları yok eden zihniyet, her gün bir kez daha yeniden üretilen modern ilişkilerin bizzat kendisidir. O yüzden Almanların ortak olduğu vahşetin nüansları ABD'de ya da İsrail'de ya da Avrupa'nın nezih, uygar devletlerinde her gün yeniden ortaya çıkar. Bu sadece savaşla ilgili de değildir. Modern toplumun örgütlenişi ve onun kendi ahlakının, umursamazlığı bir erdem olarak ortaya koyması, bütün dünyada sıradan insanların yaşadığı tüm trajedilerde sorumlu olan bizlerin, duyarsız kalmamızın da bahanesini oluşturur. Çünkü öyle olmasaydı; her gün binlerce çocuğun sadece beslenemediği için ölmesi, büyük ve zengin kentlerin varoşlarında biraz temiz su bulabilmek imkânsız hale gelmesi, sokak çocukları para-militer çetelerin hedefi haline gelmesi, zengin ülkelerin işgal kuvvetlerinin Afganistan'da, Filistin'de, Somali'de ya da Irak'ta, koltuk altlarında otomatik tüfekleri dolaşması nasıl olanaklı olabilirdi ki?
O İşgal ordularının her bir askeri, aynı zamanda, mahallenin bir çocuğu, sıradan insanlarla aynı bakkaldan alışveriş eden, aynı tür içkiyi birlikte tüketen bir komşu, birlikte top oynadıkları, kavga ettikleri, seviştikleri bir arkadaşları, hatta sizlerin kardeşi, diğerlerinin oğlu ya da kızı nasıl oluyor? Nasıl oluyor da, bir gün önce kendi kardeşini, sokaktan geçen herhangi bir çocuğu ya da kendi çocuğunu okşamak için kalkan elleri, ertesi gün bir başka çocuğa kurşun sıkabilmek için silahına sarılabiliyor; nasıl oluyor da kendisi ölüm karşısında son derece aciz olduğu ve bir gün mutlaka öleceğini bildiği halde, aynı gün bir başkasını öldürmekten bu derece zevk alıyor? Nasıl oluyor da, evlerinde oturan milyarlarca modern uygar insan televizyonlarının karşısına geçip, ölüm olaylarını ve katliamları umarsızlıkla izleyebiliyor, dünyanın bir kısmı açlıktan kıvranırken, diğerleri nasıl oluyor da yemek zevklerinden ödün vermeyi akıllarından bile geçirmiyor?


Şiddetin sorumlusu kim?



Sadece işgal ordusunun 'cefakâr' askerleri midir, bir cinayetin başrol oyuncuları? Sadece hırçın birkaç general ya da siyasetçi midir asıl sorumlular? Evlerinde oturan, televizyon izleyen, işlerine giden, borsayı takip eden, faizlerin yükselmesinden endişe eden, çocuklarını öpen, ev işleriyle uğraşan, olup bitenler karşısında herhangi bir öfkeye kapılmayan, kayıtsızlığından taviz vermeyen milyarlarca insana ne demeli? Katilleri başka yerlere yollayan hükümeti destekleyenlere ne demeli, askeri teçhizat üreten işçilere, vergi ödeyenlere, televizyondan yayılan yalanları izleyenlere, askere gidenlere, silah kuşananlara, talim yapanlara ne demeli? Onların hiç mi suçu yok? Üç kuruş fazla kazanabilmek adına tüm bunlara onay verenler de suçlu değil mi?
Öldür Öldür Öldür, zayıf karakterli bir Amerikan gencinin, nasıl bir ölüm makinesine dönüştüğünün öyküsüdür. Ama o aynı zamanda insanlar hızla profesyonel katil olurken, susan, olup biteni görmezden gelen, gençleri işgal topraklarına gönderen toplumun katliamlara ortak olma hikâyesini anlatır. Sadece ABD'li katillerin değil, bütün dünyanın bu katliama sessiz kalmasını özetler. Öldürülen Iraklıların, tıpkı modern dünyanın diğer insanları gibi olduklarını anımsatır. Onlar gibi korkuları olduğunu, sevindiklerini, üzüldüklerini, sızlandıklarını, çocukları için tedirginlik duyduklarını ve bütün diğer insanlar gibi yaşamaya hakkı olduğunu gösterir. Öldür Öldür Öldür bir trajedinin öyküsüdür. Bir yanda okumaktan iğrenilecek kadar vahşileşen insan doğasını, diğer yandan savaşan herkesin bu savaşın bir kurbanı olduğunu haykırır ve insanlık adına artık utanma dışında pek bir şey kalmadığını anımsatır. Bu derece zavallılaşan insanlık için belki de artık her şeyin çok geç olduğunu söylemeye uğraşır.

"Bir çeşit protesto yapıyorlar. Bağırıp çağırıyorlar işte. Sadece bir avuç gösterici, silahları yok," dedi. Silahımın omzumda iyi desteklediğime emin oldum, arpacıktan bir göstericinin vücuduna nişan aldım. Derin bir nefes alarak, yavaşça bir gözümü kapattım; sağ gözümü, nefes vererek açtım ve bir el ateş ettim. Merminin göstericinin göğsünün ortasına çarpmasını izledim. Denizcilerim bağırıyordu: "Gelin, korkaklar. Savaşmak mı istiyorsunuz?" Hemen yeni bir hedef, çömelmiş kaçacak delik arayan başka bir Iraklı'yı seçtim. Çabucak kafasına nişan aldım, derin bir nefes çektim, verdim ve kafasına bir kurşun yolladım. Bir kafa: Güm! Diğer bir kafa: Güm! Tam ortadan: Güm! Bir tane daha: Güm! Göstericilerin bedenlerinin hareketsiz kaldığını fark edene dek böyle devam ettim.

0 yorum: