9 Mayıs 2007 Çarşamba

Ilk Trafik Canavari, Ilk Sex Filmimiz ve dahasi... "TURK POPULER TARIHINDE ILKLER"



Safak Altun ve Cenk Sarioglu, 'Turk Populer Tarihinde Ilkler' adli kitapta Turkiye'nin 'ilk'lerini yazdi...

Turk basininda kalem kavgasini ilk kim baslatti? Ilk popstar'imizi taniyor musunuz? Ya da "Ben isci parasi almam" diyen ilk profesyonel banka soyguncusunu? Bu sorularin ve daha fazlasinin cevabi gazeteci Safak Altin ile Cenk Sarioglu'nun birlikte yazdiklari 'Turk Populer Tarihinde Ilkler' adli kitapta yer aliyor. Iste kitaptan bazi ilginc 'ilk'ler...

Ilk seks filmi

Osmanli'ya ilk porno filmin ne zaman girdigi bilinmiyor ama 1922'de yabanci porno filmlerinin Osmanli'yi etkisi altina aldigi polis kayitlarinda belirtiliyor. Himaye-i Etfal Cemiyeti Baskani Dr. Besim Omer Pasa'nin uyarisiyla harekete gecen Istanbul Polis Muduriyeti, "gencleri zehirledikleri" gerekcesiyle ecnebi porno filmlerini gosteren Kadikoy ve Odeon sinemalarini kapatmisti. TRT'nin ulusal duzeyde de yayginlik kazanmaya basladigi 1970'li yillarda Yesilcam'da baslayan seks filmleri furyasini baslatan yapit ise Melih Gulgen'in 1972'de cektigi ve Behcet Nacar serisinin ilki olan 'Parcala Behcet'. Filmi alti ay oynatan sinemalar bile oldu. Filmin Konya'daki galasina tam 7 bin kisi katildi.

Turkiye guzeli Feriha Hanim

1929 yilinda duzenlenen guzellik yarismasinda birinci olan Feriha Tevfik, Turkiye'nin ilk popstar'i kabul ediliyor. Gunumuzdeki anlamiyla tarihimizin ilk popstar furyasi 1929-1933 yillari arasinda yasandi. 1929 yilinda Turkiye guzeli secilen Feriha Hanim'in popstar'ligi 10 yil surdu. Feriha Hanim, Turkiye guzeli olmakla kalmadi, sinema calismalarinin yani sira sehir tiyatrosu kadrosuna da girdi.

Ilk kucuk sarkici Oy Anam Oy

1972 yilinda tum dunyada esen 'Mammy Blue' ruzgari Turkiye'yi de etkisi altina aldi. Uc-bes yabanci 'Mammy Blue' plagi ise kimselere yetmiyordu. Sanar Yurdatapan hayatinin en onemli kararini vererek, henuz dort yasindaki oglu Arda'yi muzik piyasasina soktu. Arda, 'Oy Anam Oy' isimli plagiyla daha ne oldugunu bile anlamadan ilk 'kucuk star' oldu.

Ilk dert ortagi

Okuyucularin sorunlarini dile getirdigi 'dert' koseleri ilk olarak Ilhami Safa'nin 1936 yilinda yayinlamaya basladigi Yeni Hayat dergisinde baslatildi. 'Aramizda' isimli koseye gelen mektuplar 'Adem Baba' tarafindan yanitlaniyordu. Ama basinin gercek anlamda ilk dert ortagi Guzin Abla'ydi. Ilk kadin sayfa sekreteri olan Guzin Sayar, Haldun Simavi ve Rahmi Turan'in istegi uzerine 1960'larda Hurriyet Gazetesi'nde kendi ismiyle kose yazarligina basladi. Guzin Abla'nin "Derdini soylemeyen derman bulamaz" biciminde ozetlenen kosesi kisa zamanda butun gazeteler tarafindan taklit edildi.

Ilk kadin otomobil yariscisi

Ilk kadin otomobil yariscisi Samiye Morkaya, 1930'larin baslarinda duzenlenen ilk otomobil yarislarinda kadinlar icin ayri bir kategori olmadigi icin erkek soforlerle yaristi. Morkaya o kadar hizliydi ki, bircok yarista dereceye girdi. Birinciligi Morkaya'ya kaptirmayi kabullenemeyen bazi erkek suruculer, yarisin iptalini bile istemislerdi.

Ilk trafik canavari

Ilk trafik kazasini yapan otomobilin karsisinda ne bir baska otomobil ne de at arabasi vardi. 1912 yilinin 26 Ocak gecesi, saat 22:00 sularinda Zincirlikuyu'dan Beyoglu'na giden Italyan Sefareti'nin soforu Frederico Rasi, Sisli Camii'nin onunde Idris adli bir Arnavut'a carpti. Olayin asil ilginc kismi ise Rasi Bey'in kazadan sonra kacmasiydi. Ilk trafik canavari, Taksim'e varmadan Pangalti'da yakalandi.

Ilk kalem kavgasi

Bugun kose yazarlarinin kafe basma boyutuna tasidiklari kalem kavgalarinin ilkine Sinasi vesile oldu. Turk basininda makale gelenegini Sinasi baslatti ve Tercuman-i Ahval'in bas yazari oldu. Gazete modern Turk Tiyatrosu'nun ilk eseri sayilan Sair Evlenmesi'ni tefrikaya basladi. Eski evlilik geleneklerini yeren Sair Evlenmesi, Turk basinin ilk polemiginin cikmasina neden oldu. Ceride-i Havadis, Tercuman-i Ahval'in bu yayinina cok icerleyerek Sinasi'nin oyununa "Kocakarilara hitap eden bir masal" olarak nitelendiren yazilar yayimlamaya basladi.

Ilk aydin intihari

Askeri Tibbiye kokenli yazar Besir Fuat, Schopenhauer ve Voltaire'den yaptigi cevirilerle taniniyordu. Olumu butun dogalligiyla yasamak ve gozlemlemek gerektigini savunan Fuat, 5 Subat 1887 tarihinde bilegini kesip intihar etti. Siki durun Fuat olum anini kendi kaniyla kaleme aldi: "Ameliyatimi icra ettim, hicbir agri duymadim. Kan aktikca biraz sizliyor. Kanim akarken baldizim asagiya indi. Bereket versin iceri girmedi. Bundan daha tatli bir olum tasavvur edemiyorum. Bayginlik gelmeye basladi." Ahmet Mithat Efendi, Fuat Besir'in kanla yazilmis mektubunu gazetesinde yayinladi ve onu karamsar felsefesinin etkisi altina sokmasi nedeniyle, gercek katilin Schopenhauer oldugunu yazdi.

Ilk profesyonel banka soyguncusu

1961 yilinin 18 Agustos gunu elinde Sten marka makineli tufek bulunan Necdet Elmas, Amerikan filmlerine tas cikartircasina Is Bankasi'nin Kazlicesme Subesi'ne girip vezneden 165 bin 850 lira caldi. Soygun sirasinda bankada bulunan bir iscinin "Ben isciyim, yatiracagim 480 lirayi alma" demesi uzerine ilk profesyonel banka soyguncusunun "Ben isci parasi almam" yaniti kulaktan kulaga yayildi. Ilk profesyonel banka soyguncusunun yakalanis oykusu daha da ilginc. Soygundan sonra tum Turkiye ayaga kalkar. Cumhuriyet gazetesi, Istanbul Emniyeti'ne yardimci olmak amaciyla ozel bir arastirma birimi kurup basina gangsterlik vakalarini ABD'de uzun sure tetkik etmis eski bir polis sefini getirir. 12 gun surek avinin sonucunda Necdet Elmas ve suc ortagi Necdet Sinkil, 30 Agustos gunu Darica'da yakalanir. Necdet Elmas araba hirsizligindan iceri girmisti. Dorduncu esinin bosanmak istemesi uzerine ceza evinden firar etmis ve daha sonra da bu soygunu gerceklestirmisti.

Ilk dedikodu yazari

Lourel-Hardy'ye sesiyle hayat veren unlu seslendirme sanatcisi Ferdi Tayfur'un kizi olan Adalet Cimcoz, tesadufen girdigi dublaj aleminde Turkan Soray, Filiz Akin gibi starlari seslendirerek efsane oldu. Cimcoz, ayni zamanda Turkiye'nin ilk dedikodu yazaridir. Hafta, Aydede, Salon gibi dergi ve gazetelere Fitne Fucur imzasiyla dedikodu yazilari kaleme alan Cimcoz'un 1950'li yillarda kaleme aldigi dedikodular buyuk yanki uyandirdi.

'Seks filmlerinin gunahi hepimizin'

Ayhan Sonyurek "Filmde hem Yesilcam'a ve ustalarima bir selam gondermek hem de genel olarak Turk sinemasinda cok tercih edilen bir anlatim yolunu kullanmak istedim" diyor.

Ayhan Sonyurek, ilk filmi 'Unutulmayanlar'da Yesilcam'a duygusal bir bakis atiyor. Sonyurek, 'Seks filmleri furyasinin gunahi, sadece onlarda oynayan kadin oyuncularin degil, hepimizin. Bizde cinsellik konu olunca gunah kadina yukleniyor' diyor














ISTANBUL - 'Kursun Yarasi', 'Kirik Kanatlar' gibi dizilerinin senaristi Ayhan Sonyurek'in ilk filmi 'Unutulmayanlar', gunumuzde gecse ve filmde Yesilcamli bir yonetmen olan Aziz'in sevdigi kadin icin yazdigi senaryoyu yillar sonra cekme cabasi anlatilsa da hik�yenin koridorlarinda 70'lerdeki seks filmleri furyasi karsimiza cikiyor. Cunku Aziz'in sevdigi kadin Leyla, yillar once seks filmlerinde rol alan bir oyuncudur. Zamaninda bu durumu kabullenemeyen Aziz, Istanbul'u terk edip gitmistir. Aziz 30 yil Leyla'nin basrol oynamasi icin yazdigi filmi cekmek icin geri geldiginde ise siki bir hesaplasma onu bekler.
Goksel Arsoy, Altan Erkekli, Nevra Serezli, Haldun Dormen, Cezmi Baskin, Bahri Beyat, Gokhan Mete, Ferdi Akarnur, Kayhan Yildizoglu, Serhan Arslan, Aysen Inci, Cengiz Bozkurt'un rol aldigi Akademi Produksiyon'un yapimciligini ustlendigi 'Unutulmayanlar' gecen hafta vizyona girdi. Turk filmi bollugu arasinda pek dikkat cekmese de naif hik�yesi ve dayanisma temasiyla yapim ilgiyi hak ediyor.
Turkiye'de genelde yonetmenler ilk filmlerinde cok iddiali konular secer. Oysa siz cok naif bir hik�ye anlatmayi sectiniz. Ve Yesilcam'a saygi durusu yaparak ise basladiniz. Neden boyle bir secim yaptiniz?
Ben yillardir televizyon dizilerine senaryo yaziyorum. Bunlarin cogu ozdeslesmeye dayali hik�yeler. Yani seyirci karakterin yerine kendisini koyuyor, onun gibi hissediyor, uzuluyor, seviniyor... Bu hem ustalardan hem de okuldan ogrendigim bir anlatim yoludur. Bu filmde hem Yesilcam'a ve ustalarima bir selam gondermek istedim hem de genel olarak Turk sinemasinda cok tercih edilen bir anlatim yolunu kullanmak istedim. Sonucta bu ulkede buyudum. Cocuklugumda bu anlatim yoluyla yapilan filmler izledim. Cuneyt Arkin ve Tarkan hayraniydim her cocuk gibi. Benim film algilama yetenegimi de cocukken izledigim bu filmler olusturdu. Yoksa benim de seyirciye ulasmasi zor gorunen, yapimcilarin kolay kolay yanasmayacagi projelerim var.
'Unutulmayanlar'in hik�yesi aslinda bir hesaplasma uzerine kurulu.
Evet. Altan Erkekli'nin oynadigi Aziz, Nevra Serezli'nin oynadigi Leyla karakterine �siktir. Ama Leyla bir seks filminde oynar. Aziz buna tahammul edemez, Istanbul'u terk eder. 30 yil sonra Aziz koltugunun altinda bir senaryoyla doner ve eski defterler acilir. Temel olarak da bir ask hik�yesi ve bunun hesaplasmasini anlatiyor film.
Bu hesaplasma askin sinirlarini asiyor biraz. Seks filmlerinin gunahinin, sadece onlarda oynayan oyunculara yuklenmesine de itiraziniz var. Sucun veya gunahin herkes tarafindan paylasilmasi gerektigine vurgu yapiyorsunuz.
Toplum olarak sucu ve gunahi baskasinin uzerine atmak gibi bir egilimimiz var. Sorumlulugu paylasmiyoruz. Biraz da bunu islemek istedim. Seks filmleri furyasinin gunahi, sadece onlarda oynayan kadin oyuncularin degil, senarist, yonetmen ya da izleyici olarak hepimizin. Erkek toplumuyuz. Boyle durumlarda, yani soz konusu cinsellik olunca gunah, suc daha cok kadinin sirtina yukleniyor. Bunu da dillendirmek istedim filmde.
Peki Goksel Arsoy'un anilari nasil yardimci oldu size?
Goksel Arsoy'un anilarindan epey bir faydalandim. Onu dinledikten sonra bazi anilarini senaryoya ekledim. Mesela 'Ceketimi alir giderim' esprisini o anlatti.
Filmde bir tedavulden kalkma vurgusu yapiliyor.
Bu hik�yede bir yasli dayanismasina ihtiyac vardi. Yaslilari bir araya getiren duygu onlarin tedavulden kalktiklarinin yuzlerine soylenmesiydi. Bu durum onlari ofkelendiriyor. Boylece birbirlerine sariliyorlar.
Yerli film bollugunda 'Unutulmayanlar' gibi naif hik�yelerin seyirci tarafindan iskalanabilecegini dusunuyor musunuz?
Buyuk ihtimalle iskalanabilir. Biz icimizden gelen filmi yaptik. Seyirci acisindan geri donusunun de olmasini istiyorduk. Yeni projelerin yolunu acmasi icin. Ama cok fazla film ayni anda vizyona giriyor. Seyirciye ulasmama ihtimali de var. Genel olarak sinema seyircisi genclerden olusuyor. Gencler de bu kadar 'yasli'nin filmine gider mi onu bilmiyorum'Yesilcam'in bir uzantisiyim'
Soz konusu Yesilcam olunca sormak gerekiyor. Neden Yesilcam'in uzerine bu kadar gidiliyor.
Aslinda Yesilcam Turk sinemasidir. Bu topraklarda yapilmis, izlendigine gore bu ulkenin insanlarinin sinemasi. Benim kisisel olarak Yesilcam sinemasiyla bir problemim yok. Ama eger bu sinemada bir problem goruluyorsa sadece cekenlerin degil izleyenlerin sucu ustlenmesi gerekiyor. O zaman annelerimiz ve babalarimiz da suclu. (Guluyor) Ama Yesilcam artik yok gibi gorulse de televizyondaki dizilerin cogu o sinemanin mirasini devam ettiriyor. Mesela Yasilcam'a tukaka diyenler, Yesilcam sinemasinin anlatim olanaklarindan yararlanan 'Ikinci Bahar' dizisini seviyor. O zaman sormak gerekiyor 'Neden bu diziyi begendiniz' diye. Cunku bizim kulturumuzde bu filmleri, dizileri begenmeye yatkinlik var. Biz duygusal bir toplumuz. Hemen karakterle ozdeslesebiliyoruz.
Siz nasil bir bag kuruyorsunuz Yesilcam'la?
Ben tam bir Yesilcam kokenli sinemaci degilim. Ama kendimi de Yesilcam'dan ayirmiyor, bir uzantisi olarak goruyorum. Bunun icin de bir selam gonderiyorum. Filmi de ustalarima ve hocalarima itaf etmemin sebebi budur.

'Bati, Dogu'yu ne zaman anlayacak?..

Siyasetten uzak durdugu ileri surulmus Ahmet Hasim, 'Cayname'deki Dogu-Bati meselesini derinden kavramisti

















Kitabin kapaginda, cok sik, fakat dumduz yazilar. Bizim kusak -1949 dogumluyum- boylesi yalin kapaklara alisik degil. Hele ben ille 'kapak resmi' hastasiyim. Romanin kahramanlari kapakta bes renkli gorunecek!..
Gelgelelim Cayname roman degil. Dedemlerin Sifa'daki Bakla Tarlasi Apartmani'na nereden gelmis Cayname, o kadar dikkatimi neden cekiyor, bellisiz... Yalniz yayin tarihi belli: 1944.
Remzi Kitabevi 1940 sonrasinda 'Kultur Serisi'ne baslamis. Diziyi Prof. Suut Kemal Yetkin yonetiyor. Cayname Kultur Serisi'nin dokuzuncu kitabi. Rilke'nin Genc Bir Saire Mektuplar'i, Andre Maurois'dan Duygular ve �detler hep bu diziden. Stefan Zweig'dan Sanatta Yaratiligin Sirri da yakinda cikacaklar arasinda.
Oyle anlasiliyor ki, 1940'larin okuru, altmis yil sonrasinin okuruna oranla, Turkcede daha agirbasli, daha akilli uslu kitaplari talep ediyormus.
Cayname'nin kapagi Ihap Hulusi'nin bir eseri olabilir mi? Belki. Harflerin gorkemi oyle cagristiriyor.
Bakla Tarlasi Apartmani'ndaki evde, kitaplik kucucuktu. Hep ayni kitaplari karistirir dururdum. Bu kitaplar ne eksilir, ne artardi. De Amicis'nin Cocuk Kalbi hosuma gitmisti bir tek. Cayname ise hicbir sey soylememekte uzun yillar diretti. Okakura Kakuzo'nun adini pek gulunc bulurdum, o kadar. Kakuzo! Kakuzo! diye boyuna yineledigimi hatirliyorum.
Sonra Cayname'yi unuttum. Ahmet Hasim'in 1926 tarihli yazisina rastlayincaya kadar.
Hasim, Cayname'den soz acmakla kalmamis; Aksam gazetesindeki kosesinde, Kakuzo'nun yapitindan 'Cicekler' ve 'Cay Odasi' bolumlerini de yayimlamis, ustelik kendi cevirisiyle. (Yaziyi ve cevirileri, Inci Enginun'le Zeynep Kerman'in hazirladigi Ahmet Hasim Butun Eserleri III'e bulabilirsiniz.)
'O Belde' sairi, feministleri sinirlendirecek bir saptayimla basliyor yazisina:
"Boyali dudaklarin, giybet (arkadan cekistirme) veya haset ve iftira zevklerini tatmin etmek icin her gun beste toplanmak ve konusmak uzere ittihaz ettikleri cay, pisirilmesi resim gibi, siir gibi bir sanat teskil eden, icilmesi zarif birtakim merasime tabi olan adeta kuds� ve remz� (simgesel) bir ickidir."
Ahmet Hasim'in Cayname'yi bunca sevip okurlarina tanitmak istemesi yalnizca eserdeki cicekler, ritueller, mimari ve tasvirler dolayisiyla degil. Gerci sakayiklardan soz aciyor. Soz acmadan duramamis. Yaban kasimpatilarla 'bir bambu pambu parmakligin arkasindan' konusan sairi de unutmamis. Ama siyasetten uzak durdugu ileri surulmus Hasim, Cayname'deki Dogu-Bati meselesini cok derinden kavramis. Evirip ceviriyor, daha 1926'da, Bati'nin Dogu'yu anlamamakta, hatta kucumsemekte diretmesini, Kakuzo'nun yazdiklarindan yararlanarak vurguluyor.
Kakuzo, "Bati, Dogu'yu ne zaman anlayacak, yahut anlamak isteyecek acaba?" diyor. Ardindan, bir-iki sayfa, Dogulularin Bati'ya buyuk hayranligini ozetliyor. Ince bir istihzanin esliginde:
"Ne yazik ki Bati'nin takindigi tavir, Dogu'yu anlamaya pek o kadar musait degildir. Hiristiyan misyoner memleketimize ogrenmek icin degil, ogretmek icin geliyor. Ogrendigi seyler de, memleketimize ugrayip gecen seyyahlarin inanilmamasi lazim gelen masallarina degilse bile, cok genis olan edebiyatimizdan birkac zavalli tercumeye dayaniyor." (Ali Suha Delilbas cevirisi.)
Cayname yazari bu sozleri sanki simdinin Turkiye'sine ve Turk edebiyatina Bati'nin yaklasimi icin dile getirmis..
Cayname siyasal itirazlarindan sonra birdenbire harik�lade ciceklere, cay icerken konusulacak siirli konulara, cay odasinin gonul dinlendiren dosemesine aciliyor.
Savaslara gulle ve krizantemle hucum ettik! diyor...
Nebatlari kendi muhitlerinden ayirmayin, saksidaki cicek eziyettir! diyor...
Vazodaki zambak hayatin cilginligina gulumsuyormus. H�l� gulumser...

Kucuk azinlik

Warschawski, Israil'in giderek tepeden tirnaga silahli bir gettoya donusmekte oldugunu supheye yer birakmayacak bir bicimde gosteriyor. Israil kendi nufusu icin bir hapishaneye, bir yeralti siginagina, kitabin isminde kullanilan ����foru tekrarlarsak, bir acik mezara donusmekte. Ustelik Israil'in acimasiz siyaseti tum dunyada antisemitizmin guc kazanmasina ve belki birkac yil once telaffuz edilmesi dahi mumkun olmayan Yahudi karsiti irkci goruslerin ifade edilebilmesine de zemin hazirlamakta. Dunyadaki Yahudi cemaatlerinin varolusunu da tehlike altina sokmakta.
Warschawski bu tehlikeli gidisat karsisinda Israil toplumundaki marjinallestirilmis kucuk bir azinligin, Filistinlilerin haklari ve Israil'in fundamentalist bir devlete donusmesini engellemek icin calistigini vurguluyor. Gucler dengesinin olumsuzlugu ve eldeki zamanin kisaligina ragmen sadece Filistinlileri degil, Israil'de yasayan bes milyon Israilliyi de kacinilmaz felaketten koruyacak olanin bu azinligin guc kazanmasi oldugunu savunuyor. Etnik temizlik ve nukleer silahlarin kullanildigi topyekun bir savas ihtimaline karsi tum insanligi mucadeleye cagiriyor. Warschawski sadece kendi toplumunu degil, hepimizi bu ucuruma dogru suruklenen treni raydan cikarmaya, direnise davet ediyor. Bu davete kulak verelim...

Demokrasi yok oldu

Israil, Filistinlilere uygulanan siddeti mesrulastirmak icin onlari insandisilastirip adeta bir 'terorist halk' olarak algilatmaya cabaliyor. Boylece dunyanin en guclu besinci silahli gucu ve 'nukleer kulubun' uyesi Israil, isgal altindaki silahsiz bir halka karsi 'aktif savunma', 'nefsi mudafaa' ya da 'hayatta kalma savasi' verdigini iddia edebilmekte. Filistinli imgesi seytanlastirilarak verilen mucadele bir 'varolus', bir 'olum-kalim' mucadelesi mertebesine yukseltilmekte. Warschawski'nin isaret ettigi gibi bir kez 'ya biz ya da onlar' mantigi benimsendigindeyse artik nerede durulacagi mechuldur.
Irkci isgal politikasi, Israil siyasetinin yozlasarak ordunun, girtlagina kadar yolsuzluga bulasmis politikacilarin, asiri dinci ve milliyetci partilerin etkisinin artmasina neden olmakta. Sivil kurumlar, hukuk ve demokrasi hizla asinirken, toplumsal hayat guvenlik paranoyasinin, kusatilmislik psikolojisinin, yabanci dusmanliginin ve suphenin esiri olmakta. Gundelik hayat rutininin tumu guvenlik korkusunca belirlenmekte, elestirel dusunce baski altina alinmakta ve toplumsal hayat militerleserek siddete ve irkciliga teslim olmakta. Warschawski'ye gore ozellikle son birkac yilda siddetlenen bu surec, Israil toplumunun son yirmi yilda yasadigi kismi demokratik acilimlari da yok etmis durumda ve bunun sonucunda toplumsal ve bireysel hayatin kodlarinin tumu degismekte.

Dus gucunun sinirlari


Dunya cocuk edebiyatinin cok sevilen ve bir o kadar da az taninan Italyan yazari Gianni Rodari, telefon ahizesinden masallar anlatiyor











Turkceye kazandirilan dunya cocuk edebiyati kitaplari arasina yepyeni bir eser katiliyor: Gianni Rodari'nin Telefonda Masallar'i!
Rodari'yi taniyanlar zaten cocuklar icin yaptiklarini biliyorlar, ancak Italyan edebiyatinin bu buyuk ismini ilk defa duyanlar icin biyografisine kisaca deginmekte fayda var. 1920 yilinda Kuzey Italya'da, Omegna'da bir firincinin oglu olarak dunyaya gelen yazar, uzun yillar ogretmen ve gazeteci olarak calismistir. Daha on yasindayken babasini kaybetmis ve on yedi yasindayken aldigi diplomayla koy okullarinda ogretmenlik yapmistir.
Gecen yillar icinde cocuk edebiyatina olan ilgisi artmis ve genis bir hayal gucu gerektirdigine inandigi bu alana yogunlasmayi tercih etmistir. Yeni ogretim metodlari, psikoloji ve egitim konusunda gosterdigi kisisel calismalar onun basarisinin diger bir anahtaridir.
60'li yillarin ikinci yarisini cocuklarla ilgili projelere neredeyse tum varligini adayarak gecirmis ve 1970'te Hans Cristian Andersen Odulu'ne layik gorulmustur. Bu sayede unu dunyaya yayilmis ve Italyanca yazan en onemli modern cocuk edebiyatcisi olarak nam salmaya baslamistir.
Onu, yanlizca cocuk kitaplariyla ilgilenen bir yazar olarak anmak da hatali olur. Cunku yazdiklarininda, 1950 ve 60'li yillarin Italyasi ve dunyanin genel durumu hakkinda ilginc detaylar gizlidir. Nukleer savasin esigindeki korku dolu bir dunyaya gulumseyerek bakmanin yolunu bulan sanatcilardandir

21. yuzyilin korkusu


Jennifer Egan 'The Keep'de ile farkli bir gotik fantezi sunuyor. Roman, gercegi hayale donusturmus bir kurgu, bagimsiz bir ust-metin ve ustu ortulu de olsa tarihsel bir farkindaligin reddi














The Keep (Kale) Jennifer Egan'in ucuncu romani. Egan bu son romaniyla New York Times'in kitap eki de dahil olmak uzere Amerika'nin prestijli dergilerine kapak oldu ve yapiti hakkinda cok konusuldu. Kendisi bundan onceki romani Look At Me(Bana Bak) ile edebiyat cevrelerine yetenegini kanitlamis bir yazar. Look At Me'de Amerikan kulturune farkli bir cerceveden aslinda objektif bir gozle bakildiginda 'ne ise o olan' Amerika'dan bakiyordu Egan. Kitap, teroru farkli ama gunun icerigine uyan bicimde tartisiyordu. Ortabati'da Z adinda kendi halinde yasayan bir Ortadogulu terorist vardi ve kendisine gelecek bir talimati bekliyordu. 11 Eylul'un icersinde silinip giden bircok kitabin aksine raflarda ve zihinlerde kalmayi basardi Look At Me. Yazarin ilk romani ve bir 'bestseller' olan Invisible Circus'i (Gorunmez Sirk)ise edebiyat meraklilari ve sinemaseverler hatirlayacaktir. Hem Look At Me hem de Invisible Circus'ta yazarin Ortodoks olmayan uslubu dikkat cekiciydi.
Aslinda Egan'i sadece bir roman yazari olarak dusunemeyiz; kendi tanimi dogrultusunda ilk gercek oyku denemesi olan 'The Stylist'i (Stilist) yirmi alti yasinda The New Yorker'da yayimlanmis yetenekli ve sansli yazarlardan biri o. Ayrica Emerald City (Zumrut Kent)adli bir oyku kitabi da var.
Jennifer Egan The Keep'de ise simdiden cagdas Amerikan romani icersinde yer almis olan adini, farkli bir gotik fanteziyle animsatiyor bize. Aslinda gotik roman turu ve bu romanla kendine yol acan egzotizm Amerikan edebiyatinin cokca kullandigi bir tur. Irka dayali kimliklerin, insan varliginin cesitliligi ve bu cesitliligin getirdigi farkli yasam bicimlerinin var oldugu fikri, bu cografyanin sikca rastladigimiz temalarindan biri. Amerikan edebiyatcisi ve elestirmeni Malcolm Bradbury'nin The Modern American Novel adli kitabinda yazdiklarina gore 70'li yillardan 90'li yillara, sokaktan k�gida tasinan edebiyat esintilerinde sinifsal ve irksal farkliliklari, cinsiyet bolunmelerini, bir etnik grubun baska bir etnik gruba gore standartlastirdiklarini ve insanin oykulenmesindeki cesitliligin ifsasini gormek mumkun. Bradbury, Soguk Savas'in bitmesinden sonra gelinen noktanin gercekcilige daha yakin bir icerigi isaret ettigini soylerken forma dayali radikal arayisin azalmasina da dikkat cekiy





Gotik bir anlasma
Bradbury'nin kitabindaki yorumlar 11 Eylul ve sonrasina yetismemis olsa da Amerikan edebiyatini kurgu, icerik ve kullanilan dil anlaminda bir soru isaretinin bekledigini tahmin edebiliyoruz. Bu tarihten sonra yasanan travmanin gunumuz Amerikan yazarini kurgu ve form bakimindan net bir bicimde nereye savuracagini simdiden kestirmek guc; ancak kirk-elli yil oncesinin yazarinin komunizm travmalariyla hasir nesir bir toplumda neleri ortaya koymus oldugunu dusundugumuzde kurgusal yeni beklentilerin bizleri bulacagina da inaniyoruz. Bu acidan bakildiginda The Keep sadece formdaki arayisi ile bile 21. yuzyilda kendine yeniden yol acabilecek bir edebiyatin onculerinden biri olabilir. Oyle gorunuyor ki korkunun temalastigi daha nice oykuyle bulusacagiz. Kisaca polisiye, bilimkurgu ve gotik romanlarin daha da bollasacagi asik�r.
Korkunun eslik ettigi Egan'in The Keep kurgusu, benlik ve tarihin kesinlestirdigi ne varsa, hemen hepsiyle yeniden bulusturuyor bizleri ama yazarin kar makinesine donusmus belleginden suzulerek! Yasamla kurgu arasinda kurulmus icli disli gotik bir anlasma bu. Gercegi hayale donusturmus bir kurgu, bagimsiz bir ust-metin ve ustu ortulu de olsa tarihsel bir farkindaligin reddi.
Tam da burada Ingiliz yazar Ann Radcliff'in 18. yuzyilda yazmis oldugu The Mysteries Of Udolpho'yu hatirlamak gerekiyor. Radcliff'in bu eseri, sadece fantastik romanin oncusu degildi; ayni zamanda akil ile dusun, duraganla devinimde olanin iliskilerini sorgulayan ve geleneksellikle uzlasmayan bir yapitti. Dolayisiyla gercekle hayali birbirinden ayiramayacagimiz bir noktayi hatirlatiyordu bizlere. Egan'in en cok etkilendigi yazarlardan birisinin Radcliff olmasi, bu acidan sasirtici degil. Baskahramanlarindan biri olan Howard, Egan'in agirlikli olarak Ann Radcliff ve diger etkilendigi bir yazar olan Horace Walpole'den devraldigi esinin karakterlesmis halidir. Dogu Avrupa'da satin almis oldugu ortacaga ait olan satoyu yenileme asamasinda, kuzeni Danny'ye hayal gucunun ona bir yasam sundugunu soyler. Ona gore Ortacaglardaki insanlarin gunumuzdekilerden farki gordukleri dusler ve bu duslerin icinde sakli olan cadi, melek ve hayaletlerdir. Belki de ic dunyalarinin zenginligi ve dus kurma yeteneklerinin bir sonucudur bu, ama yine de o insanlar cagimizda yasayanlardan daha mutlu olmalarini buna borcludurlar. Kuracagi yerin bir Disneyland olmayacagina dair de soz vermektedir Howard; sanki Egan'in anlaticisinin aklindan gecenleri okumaktadir, ki kurguda surekli araya girer anlatici ve olaylara baska bir gozle bakmamizi saglar. Amerika ve dunya eglence-tuketim sektorunun kredi kartli bahtsizlardan ibaret oldugunu dusunup duran bir anlaticidir bu. Tam da bu anlaticiyi destekler bicimde "Insanlar sikiliyor" der Howard Danny'ye. Hatta dahasini da soyler: "Hepsi olu!" Bunu anlamak icin bir alisveris merkezine gitmesini ve oradaki insanlarin yuzlerine bakmasini ogutler Danny'ye







Uyuyan terorist
"Ne kayip-Gercekten neye ihtiyac duyuyorlar-Bundan sonraki adim ne" sorularinin bir tek adresi vardir Howard'in kafasinda: Dusgucu. Ancak bu noktada, kitabin ters sarmallanan kurgusunu izleyerek Egan'in anlaticisinin Howard'i da koseye sikistiracagini biliriz. Satonun zindan bicimindeki kalesinde yasamakta olan ve bu kale-zindani 'ta kendisi' olarak tanimlayan yasli baronesin Danny'ye verecegi bir sir vardir. Kalenin altindaki asil zindan...
Butun satonun, butun bilinmezleriyle orada sakli oldugunu ogreniriz baronesten; o noktada hicbir seyin hayal edildigi gibi olmadigini soylemektedir bize bu 90'lik kadin. Korkular, fanteziler ve tabularla orulu kapitalist toplumlarin hayallerinin elestirisidir de bu ayni zamanda. Ama hepsi degil... Isin icine hastalikli bir dostlugun temsili olan Howard ve Danny kadar bu ikilinin gecmislerini, her ikisi icin dehlizlerin ne anlama geldigini, satoyu, satoyu restore edecek gencleri, Howard'in karisi ve cocugunu, kaleyi, kaledeki zindani, baronesi ve belki de Anglo-Amerikan kulturunu topyek�n elestiren bir perspektif daha mevcuttur kitapta.
Asil oyku, sabaha karsi 2'de binbir zorlukla yeri yurdu belirsiz bir satoya varan Danny degildir. Onun Howard'la bir turlu hesaplasamadigi gecmisi de degil. Asil oyku, tum bu olup bitenleri Ray adli bir tutuklunun anlatmasidir. Danny'nin perspektifinden anlatilmaktadir oykuyu Ray. Cezaevindeki bir yazi atolyesine devam etmektedir. Bir 'hic kimsedir'. Ne yazik ki kitabin sonunda, tipki anlattigi kahramanlar gibi kendini asabilecek bir olgunluga erisemeyecektir.
Kisacasi The Keep, baskahramani ister Danny olsun ister Ray, kitap boyunca guclenip erdemlilik esliginde degisime ugrayacak bir karakter fikri, bir umut silsilesi sunmayacaktir okurlara. Isin gercegi asil umut Egan'in bu uzlasmaz tavridir. Zaten belleklerimizdeki zindanlarin tek umudu da bu degil midir paranoyalarimizdan arinmak icin? Ilk basta kendimizden korkmamak; sonrasinda butun Ortadogululari 'uyuyan terorist X' olarak gorme egilimi artip duran Amerikalilar icin!

Buyuk imparatora ogutler


'Dunyanin Aksami', Michael Scott'un ogrencisi Imparator 2. Friedrich'e yonelik olarak tasarladigi felsefe, tarih ve din konularindaki derslerin, kurgusal dokuya basariyla yerlestirildigi bir ortacag romani
















Singapurlu yazar Allan Massie'nin Dunyanin Aksami-Karanlik Caglara Ait Sovalyelik Efsanesi adli kitabi, Hacli Seferleri tarihinin en onemli isimlerinden, Imparator 2. Friedrich'in ogretmeni Michael Scott'un kurgusal yaratimina dayanir. 1204 yilinda gelecegin imparatorunun ogretmenligi gorevini ustlenen ve Friedrich'in katolik Hiristiyanlarin tepkiyle karsilayacagi fikirlerin yaraticilarindan birisi kabul edilen Scott'un, Paris Biblioth�que Nationale'de yer alan el yazmalarinin 1938 yilinda cikarilan kopyalarina tesadufen ulasan Massie, yogun is trafigine ragmen boylesi bir firsati tepmeyecek, yapitin ortacag Latincesinden cevirisine baslayacaktir. Dunyanin Aksami'ni bir butun olarak, roman, masal, mit, hik�ye, tarih veya din gibi herhangi bir disiplinin sinirlari icinde ele almak pek mumkun gozukmuyor....
Kitabin kurgusal yonu, kahramanimiz Marcus'un mucizevi dogumuyla baslar. Marcus, anne tarafindan Marcus Aurelius ve Milano Piskoposu Ambrosius'a, baba tarafindan ise Marcus Antonius'a dek uzanan bir asalet zincirinin parcasidir. Boylesine yuksek bir soydan gelen delikanlinin isminin, cok gecmeden duyulmasi neredeyse kacinilmazdir ve cok gecmeden buyuk sinavlar itibariyle bu asaletini ispatlamak zorunda kalacagi bir gelecege atilir. Marcus baslangicta Roma Imparatorlugu'nun elcisi olarak ciktigi Barbar Kral Alaric'in dostlugunu kazanacak, sadakat ve durustluk gibi icsel catismalarinin esliginde, Roma Imparatoru'nu tahtindan etmek uzere harekete gecmis orduya katilacaktir. Burada tanistigi bir din adaminin Kutsal Kase tutkusuyla, kahramanimizin macerasi bambaska bir boyuta suruklenir. Cok gecmeden komunal yasamin essiz hazzini duyumsayan, buna karsin 'kadinin kotulugunun' ana tema olarak islendigi yeni macerasindan edindigi dostlarla Constantinopolis'e suruklenen, burada kole olarak satilan ve kendisini satin alan bilgenin kiziyla yaptigi evliligin yeni dayatilariyla Marcus, surekli bir sinava tabi tutulan, asil ruhlu bir sovalyenin, gercege uyamayacak saf ornegi gibidir.
Imparator Friedrich, tarihsel bir kisilik olarak ilgi cekicidir. Ozellikle Hiristiyan perspektifinden sapkin kabul edilen fikirlerinin Dunyanin Aksami ile aciga cikan kokenlerini inceleyebilmek, kitabi ve konuyu daha da ilginc bir hale getirir. Henuz ilk bolumde anlaticinin, Hiristiyanligi asan ve Manici olarak adlandirabilecegimiz bir dualizm vurgusu yaptigi gorulur. Bu vurgu, ilerleyen bolumlerde ozellikle Kilise ve Papalik karsiti saptamalarla devam eder. Alaric'in Isa'nin dunyevi niteligini reddeden inanc sistematigine yonelik 'sempatik' tutumuyla guclenen bu ideolojik tutum, yapitin ilerleyen bolumlerinde dunyanin isik ve aydinlik olarak ikiye bolundugune dair, Zerdust ve Mani ogretisinin acilimiyla daha net bicimde dile getirilir. Isa'nin carmihta gerildigini iddia eden Kilise ogretisinin elestirisi boylece daha guclu bir sekilde yapilmis olur. Bir ileri adimda yazarimiz, kiliseye iliskin politikalarin cirit attigi alani bir lagima benzetir. Friedrich'in sahsinda zaman zaman tarihsel olarak aciga cikacak bu ogretilerde, ozellikle Marcus'un hemen her macerasinda yaninda goturdugu Yunan ve Romali dini ve tarihi figurlere ithaf ve hayranlik hesaba katildiginda, Scott'un etkisini hissetmek hic de guc degildir.







Gul-Hac ve tapinak
Scott'un dersleri, 13. yuzyil Hiristiyan Avrupasi'nin zihnini mesgul eden 4. Hacli Seferi'nin hedefinden saparak Istanbul'u yagmalama eylemine donusmesi veya Fransa'nin Guney'inden yasamakta olan Catharlara karsi duzenlenen Hacli Seferleri gibi, cok sayida olay icerir. Buna ek olarak, ozellikle Kutsal Kase, sovalyelik ruhu, Kilise'nin konumu, Isa ve Hiristiyanlik inanc sistematigi, din adamlarinin savasa katilmasi ve Hiristiyanlik ici catismalar gibi cok sayida teorik tartismanin da yapitta itinayla ele alindigini saptamak mumkundur. Bununla birlikte Scott'un yapitindaki bu tartismalar, ozellikle kitabin zaman icindeki iki editoru, ki birisi 14. yuzyilda dagitilan Tapinak Sovalyeleri Tarikati Biraderi, digeri de Gul-Hac bilgesi oldugu iddiasindadir, tarafindan da tartisilir. Bu tartismalarda, her iki grubun temsilcilerinin, bir digerine yonelik tarihsel rahatsizliklari da yer yer aciga cikar. Ornegin, Hacli Seferleri sirasinda Friedrich ile catismaktan bir an olsun geri kalmamis Tapinakcilar'a ait oldugu iddiasindaki biraderin, Scott'u yer yer agir elestirilere tuttugu gorulur. Bununla birlikte, soz konusu yorumlarda az da olsa, Tapinak Sovalyeleri tarihiyle ilgili bilgilere rastlamak mumkun.
Dunyanin Aksami, Plutarchos ya da Tacitus'ta da takip edegeldigimiz Antik Cag tarih yazin geleneginin, sade uslubunu tasiyor. Bununla birlikte gerek Marcus'un gercege aykiri safligi ve yolunu kesen Yesil Sovalye ile savasimi, kendisini sehvetle arzulayan bir kadin tarafindan buyulenerek aklini yitirmesi gibi maceralarin islenis tarzi itibariyle Sir Thomas Malory'nin 'Arhur'un Olumu'nu' hatirlattigini soylemek mumkun. Gunumuz okuru icin kolay okunur bir butun niteligi tasiyan Dunyanin Aksami, donemsel-dini-tarihi problemlere yonelik tartismalari iceriyor. Bu da donem sorunlari ve kosullarina ilgi duyan okuyucu icin onemli bir bilgi potansiyeli anlamina geliyor













Rus edebiyatinin yeniden dirilisi

Nabokov'un aktardigina gore Tolstoy'un, yaslilik yillarinda cani hicbir sey okumak cekmez, artik yorulmus, bikmistir. Sadece tek bir romanin kendisini heyecanlandirdigini soyler, kitabin adi, Anna Karenina'dir. Klasikler boyledir; insan kendi yazdigina bile yabancilasip onu yeni bir eser gibi okuyabilir. Siradanliga, rutine ve yasamin olanca acimasizligina karsi panzehirdir Gogol'un, Dostoyevski'nin, Tolstoy'un, Turgenyev'in, Cehov'un eserleri. Edebi sanatin amacini siradanlik ve tekduzelikten kurtulusta bulan Viktor Shklovsky'ye gore klasikler bu edimi, yabancilastirma ile yapar. Yabancilastirmanin iki islevi vardir: Gundelik yasamda yitip giden duyumsamalarin sanat yoluyla yeniden kazanimini saglamak ve sanat geleneginin surekli yenilenmesine hizmet etmek. Tolstoy'un, kendi kitabini yeniden diriltmesini de burada aramamali mi oyleyse?





Pelevin'in sapkasi
Yabancilastirma yonteminde, yeni carpici deyisler icat edilir, anlati parodiye yaslanarak sanatsal teknikleri vurgulanir. Nitekim cagdas Rus yazarlardan Mariya Vardenga 'Yazar Pelevin: Yeni Edebiyat Konusunda Bir Ders' adli oykusunde, devrim sonrasi ulkesindeki edebiyata yaklasimi ironize eder. Bir edebiyat ogretmeninin ogrencilerle diyalogunun esas alindigi oykuden ulkenin yeni yazin ikonunun Viktor Pelevin oldugunu, gencleri, televizyon ve internet bagimliligindan nasil kurtardigini ogreniriz: "Boylece, cocuklar, anlamis bulunuyoruz ki, Pelevin, sosyalist duzen-budizm olarak belirleyebilecegimiz yeni formasyonda sosyal realist bir yazar. Cernisevski'nin sanat metodunu yeniden gozden gecirdikten sonra, yazar bize alisik olmadigimiz bir formda, olmak ya da olmamak, ne yapmali, suclu kim gibi, ebedi sorularin yanitiyla ilgili ipuclari veriyor. Evde yazarin bulusu uzerinde dusunun cocuklar. Simdi, haydi diskotege!"
Vardenga, parodiye basvurarak, bir yandan 'taklit' ettigi edebi arkaplanin bicimsel ozelliklerini vurgularken diger yandan mizahi kullanarak yazinsal gelenegi canli tutar; tipki Pelevin gibi... Zira Viktor Pelevin'in, Homo Zapiens'te kapitalizmin yeni yeni yeserdigi, kokainin, mafyanin ve serbest pazarin eni konu yerlestigi Rusya'yi anlatir bize. Bir yuzyil icinde iki sarsici devrim yasamis, buyuk bir imparatorlugu kurup kaybetmis, uzayi fethetmis ama kendi ulkesini fethetmekte basarili olamamis bir ulustur bu. Zalim bir zek�yla yazdigi bu romaninda televizyon cocuklarini, seyirci kalmanin anlami uzerine dusunmeye cagirir Pelevin. Ic savasta olen ve sonradan Rus folkloruna mal olan Capayev'i tema edindigi Buda'nin Serce Parmagi'nda yine ironik uslubuyla Rusya'nin icine dustugu boslugu cirilciplak goz onune serer; Boceklerin Yasami'nda klasik Rus edebiyatinin yeralti insanina gonderme yaparak duyargalari tum tehlikelere acik karincalari, kizboceklerini, kozasinda kivranan krizalitleri ve isiga ucan pervaneleri anlatir. Omon Ra ise Sovyet Uzay Programi uzerine acimasiz bir hicivdir. Pelevin'den etkilenen cagdas yazar Sergei Lukyanenko da fantastik turdeki Night Watch, Day Watch ve Dusk Watch'da, internet bagimliligi uzerinden gunumuz Moskova'sini anlatir. Ilginc yani kahramanlarinin vampir olusudur; Kizil Meydan ve vampirler, Rus Balesi ve vampirler... Anlasilan, klasik donemin yazarlari "Gogol'un paltosu"ndanciktiysa, gunumuz yazarlari da sibercagin ustadi Pelevin'in sapkasindan cikacaktir!
Marksist dusunur Bakhtin bicim ve uslup kaygilarina kuskuyla yaklasan cagdasi Lukacs'dan farkli olarak bicimi de onemser. Ancak bicimsel degisimleri, keyfi teknik oyunlarin degil, yeni gorme bicimlerinin sonuclari olarak degerlendirir. Peki nedir bu yeni gorme bicimleri?
Tolstoy'un basyapiti Dirilis'in kahramani Nehl�dov'un ikinci yasamindaki yenilik, baska yasama kosullarina uymasindan cok, o zamandan baslayarak onun icin her seyin bambaska bir anlam almasindan ileri gelir. Yeni Rus yazarlar da bir yandan gecmisin izleriyle ugrasirken yeni yasam kosullarinda degisen m�n�lari bulma ugrasindadirlar.








Devrim sonrasi cozulme
Romani "gunluk konusmaya karsi orgutlu bir siddeti" temsil eden tur olarak addeden ve analitik yontemleri gunumuze dek gecerliligini koruyan Rus Bicimcileri'nin etkisi, 1930'da Stalin tarafindan yasaklanincaya dek surer. Stalin'in olumunden sonraysa bir 'cozulme' donemi baslar; baskilarin gevsedigi, yeni bir cagin basladigina dair duygulanimlar agir basar. Cozulme imgesi, liberal bir iyimserlik egilimidir suphesiz. Ancak devrim sonrasi yazilan romanlara baktigimizda Sovyetler'in gecirdigi degisim, hic de ic acici bir atmosfer sunularak anlatilmaz. Buna mukabil, yepyeni teknik arayislara gidilir; postmodernizm kendini guclu bicimde hissettirir, uzun yillar Rus edebiyatinda 'hayat ogretmeni' gorevini yuruten yazar, gorevini birakir, simgelerle yuklu bir anlatima rastlanir. Yayimlanisindan ancak yuzyil sonra dilimize kazandirilan, simgeci Rus yazar Andrey Beliy'in unlu romani Petersburg, 20. yuzyil Rus edebiyatinin arayislarina onemli bir kaynaktir. Ekim Devrimi oncesi Petersburg'da gecen roman, devrimle de karsi-devrimle de, devrimciyle de karsi-devrimciyle de dalga gecer. Fakat hepsinden once, Ataol Behramoglu'nun belirttigi gibi, resm�, kaniksanmis, basmakalip olanin ustundeki hastalanmis deriyi acimasizca cekip cikarir... Goncourt ve M�dicis odullu Andrey Makine de Bir Sovyet Kahramaninin Kizi'nda, Sovyetler Birligi'nin, Ikinci Dunya Savasi'ndan bu yana gecirdigi koklu degisimleri, bir Rus ailesinin drami cevresinde isler. Ideallerin olusunu, ugruna savasilan degerlerin cokusunu, degisime ayak uyduramayarak yitip giden bir kusagi lirik uslubuyla anlatan Makine, bircok elestirmen tarafindan Nabokov'la kiyaslanir. Modern cagin buyuk uslupcusu Nabokov da bir anka kusu gibi devrimin ve surgunun atesinden ve kullerinden dogmustur. Insanin ikizi temasini, cildirisi tum eserlerinde isleyen yazarin kitaplari, bireylesememis yeni cag insaninin dramini aktarir.
G. Orwell ve A. Huxley'in esin kaynagi, kusaginin en radikal yazari Yevgeni Zamyatin, Onlar ve Biz adli romanlarinda, totalitarizm tehlikesine isaret ederek, anti-utopyayi radikal bir elestiri silahina donusturur. Komunizm sonrasi edebiyatta nesir, gundelik yasamin bunalimini, gercegin parcalanmasinin yollarini yansitmak isteyen mitolojik bir gercekligin yollarini arar. Cagdas Rus edebiyatinda en cok gorulen turlerden biri de bir ozgurluk vaadi oneren bilimkurgudur. Harap olmus bir ulke temeli uzerine fabl ve bilimkurgu arasinda bir eser olan ve bellegi yok olmus bir otomat insani anlatan Gun Uzar Yuzyil Olur'da (Cengiz Aytmatov) modern dunyanin, insani cilginca yok edisi anlatilir. Ki cagdas Rus yazarlarin karakterleri ya cok kiniktir ya da cilgin. Andrey Kurkov Buz Ustunde Piknik'te yalnizliktan bunalan, sonunda calistigi hayvanat bahcesinden bir pengueni kendine arkadas secen Viktor'un kaosuna odaklanirken; bilimkurgu edebiyatinin onemli ismi Arkadi ile Boris Strugatski kardesler Yokustaki Salyangoz'da, insanca bir yasamin hasretini ceken iki entelektuelin oykusunu karanlik bir orman atmosferinde aktarir. Anatoliy Vasilyevic'in Gogol'un Kafasi ise cesitli ulkelerde ve zamanlarda gecen fantastik olaylarin, kafalarla baglanti kurularak anlatildigi bir romandir. Genc kusak yazarlardan Aleksandr Ikonnikov'un Lizka ve Erkekleri romani, 'kadin' endeksli bir yeni donem anlatisidir. Gunumuz Rusya'sinda ozgur ve bagimsiz olmaya cabalayan Lizka'nin hayatina giren tum erkekler, Rusya'nin ta kendisidir aslinda. Ya Rusya'nin kadinlari kimdir?
Rus kadin edebiyati 1900'lerin ikinci yarisinda eserler veren Zinaida Gippius, Teffi ve Anna Ahmatova disinda kadin yazara rastlanmaz. 1907'de ilk Oset kadin yazar Roze, Gedi Leg (Yalanci Adam) adli komedi turu piyesinde ve pek cok makalesinde kadinlara seslenerek baslik parasina karsi cikmalarini, kendilerini sattirmamalarini ogutler. Donemin romantik sairi Marina Tsvetayeva da kadinlara seslenir, ancak Stalinci devlet anlayisi tarafindan dislanarak Sibirya'ya surgune gonderilir. Bagimsiz bir kadin oldugundan multeci olarak yasamakta zorlanir ve 1939'da tekrar SSCB'ye doner, fakat yoksulluga ve asagilanmaya dayanamayarak kendini asar. 'Kacmayalim Cehennemden' adli siiri, makus talihine dair trajik bir umudu barindirir: "Kibar kizlar, benim sevgili kiz kardeslerim, / Emin olun bulacagiz kendimizi cehennemde!"
Bir Buyuk Ask ve Kizil Ask adli kitaplari dilimize cevrilen Alexandra Kollontai, eserlerinde savas sonrasi donemin cinsel yasaminin psikolojik irdelemesini yaparken Eslik Eden, Kara Aci, Usak ile Yosma adli kitaplariyla taninan Nina Berberova da asktan ve gocun getirdigi acilardan soz eder. Hayatindan damittigi kahramanlarinin mutsuzluk, yoksulluk ve yoksunluga karsi tek silahi vardir: Korunan ve savunulan bir yalnizlik, geleneksel Rus ruhunun kinizm ve nihilizmi. Bu iki ozellik Berberova'nin kahramanlarini ayriksi kilar. Dostoyevski'ye ozgu ruhsal bir yeraltindan cikan, ����fizik boyutlari icinde amansiz yasami simgeleyen Astacev Paris'te 'nin yani sira Mozart'in Dirilisi'nde, Ikinci Dunya Savasi arifesinde kendi halinde, duyarli bir kadinin karanlikla savastaki umidine tanik oluruz. Cunku Berberova da Julia
Voznesenskaya gibi surgunlugu yasamis ama umudunu hep yuksek tutmustur. Sovyetler'in ilk bagimsiz kadin kulubu Maria'nin kurucusu olan Voznesenskaya, Kadinlar Dekameronu'nda, Leningrad Dogumevi'nde bir araya gelen degisik kesimden on kadinin birbirlerine anlattigi oykuleri aktarir. Ask, bagimlilik, kadin erkek iliskilerine iliskin deneyimler, Sovyetler Birligi'nin de genel tablosudur.
Genc yazarlardan, Cehov'un mirascisi Liyudmila Ulitskaya, Yoksul Akrabalar'da, Rus toplumuyla ilgili gercekleri cok az cagdasinin betimleyebildigi sekilde aciga sererken 1996 Medicis Yabanci Roman Odulu kazanan Sonecka, 1930'larda Sovyetler Birligi'nde yasanan kargasadan, ev ici yasamin tekduzeliginden edebiyata siginarak kacan kucuk Sonya'nin dunyasina goturur bizi. Rusya'da 'best seller' olan, Irina Denezkina'nin Bayan Olum Chat Odasinda, on ilginc oykunun toplamidir: Ilk cinsel deneyimler, muzik, alkol, hizli degisen ve bazen de paralel yurutulen iliskiler... Unlu polisiye yazari Alexandra Marinina, Stilist'te yine 90'larin Moskova'sini zemin alir. Yaslari on dort ile on yedi arasinda degisen ve tumu de escinsel olan erkeklerin olumunu arastiran kadin dedektif Anastasia Kemanskaya, tutkunu olunacak bir tiplemedir gercekten. Rus asilli Turkiyeli yazar Ludmilla Denisensko da Bir Erkek Sevdim O Yoktu, adli oyku kitabinda kadin-erkek catismasini tema edinir. Bir tesbih ustasi oldugu kadar guclu bir kadin duyarligina da ickin olan Denisenko'nun oykulerinde, hayatlarin yerle bir oluslari kadar yaralarin otandiklarina da sahit oluruz







Derin bir yalnizlik
Adini oyku, masal ve tiyatro oyunlariyla duyuran Bir Numara ya da Baska Olanaklar Sunan Bahcelerde adli eseriyle Rusya'da siddetli tartismalara neden olan Lyudmila Stepenovna Petrusevskaya ise gunumuz Rus edebiyatinin en onemli kadin yazari. Sosyalist gercekcilik yerine postmodernizmi benimseyen Petrusevskaya, eserlerinde yarattigi Rus kadini imgesiyle geleneksel idealleri alt ust ettigi icin buyuk tepki gorur. Petrusevskaya'nin eserlerinde kadin, edebiyatin konusu olmaktan cikarak edebiyatin sesi olmayi basarir ilk kez. Nitekim kadin hep erkegin bakis acisiyla algilanmis, Puskin'in Yevgeni Onegin'indeki fedak�r Tatyana, Rus kadina rol modeli olmustur. Petrusevskaya'yla birlikte kadin bir ses, varlik kazanir. Sosyal statuleriyle, fiziki yapilariyla, karakterleriyle birbirlerinden cok farkli da olsalar, paylastiklari ortak bir kader vardir bu kadinlarin: Derin bir yalnizlik! Ama yazi da, iste bu yalnizlik icinden cikar. Bedenin gercek yalnizligi, yazinin dokunulmaz yalnizligi haline gelir.

BUYUK YAGMURCULARIN SIRLARI

Jeffrey J. Fox, ceviren: Hulya Karatay, GOA Yayinlari, kisisel gelisim, 135 sayfa
Kabul etmek lazim, dunya tamamiyla bir rekabet dunyasi. Jeffrey J. Fox'un 'Buyuk Yagmurcularin Sirlari', bu rekabet dunyasinda yasayanlara, one cikmanin yollarini ogretmeyi amacliyor. Fox bu kitabini, farkli is alanlarinda basarili olmus elliden fazla isimle yaptigi gorusmeler uzerinden olusturmus. Bu isimlerin is yasamindaki basarilar, deneyimler ve basarili olmak icin sunduklari oneriler kitabin baslica konulari. Fox'un kitabinin belirleyici yonu, bu isimlerin kazandiklari deneyimleri ve is yasamlari boyunca yaptiklari yanlislari harmanlayarak, 'satis tekniklerini arttiran oneriler' olarak sunmasidir denebilir. Pazarlamacilara onerilir.

ISTE TURKIYE

Nail Gureli, Heyamola Yayinlari, gezi, 365 sayfa
Nail Gureli'nin 'Iste Turkiye'si, genelde Bati'dan Dogu'ya yapilan gezi seyirlerinin aksine geziye, Turkiye'nin Dogu'sundan baslayan bir kitap. Gureli, 1970'lerin son yillarinda degisik bolgelerinden Turkiye'nin otuz uc ilini dolasmisti. Kitap, 'Dogu', 'Guney', 'Bati', 'Ege' ve 'Marmara-Trakya' basligini tasiyan bes bolumden olusuyor. Her gezi kitabinin, seyahatnamenin oldugu gibi, Gureli'nin bu kitabinin da baslica cercevesi gezilip gorulen yerler. Fakat kitap, bu turistik cercevesinin disinda, gezilip gorulen yerlerin folkloru, yemek kulturu ve en cok da tarihine odaklanan bir calisma. Yani insan merkezli bu gezi kitabinin sosyolojik kaygilarinin daha merkezde oldugunu soyleyebiliriz.

HAYIRSEVER TERRORIST

Nedim Sener, Guncel Yayincilik, siyaset, 367 sayfa
Nedim Sener'in 'Hayirsever Terrorist'i, Turkiye'de malvarliklari dondurulan ve Birlesmis Milletler'in, 'Teror Finansorleri' listesinde adi gecen Yasin El Kadi'yi anlatan onemli bir calisma. Turkiye'ye ilgisi Islami (ozel) finans kuruluslarinin resmilesmesiyle baslayan Yasin El Kadi, Turkiye'nin bircok etkin ismiyle ortaklik kurmus.
Sener bu etkin isimlere yer verdikten sonra, ABD'nin El Kadi icin neden 'kuresel terorist' dedigini belgelerle acikliyor. Kitapta ilgi ceken onemli iki nokta da, El Kadi'nin agzindan, Usame Bin Ladin ile nerede tanistiginin anlatilmasi ve teror finansoru olmakla suclanan, El Kaideci oldugu belirtilen kisilerin Istanbul'daki iliskileridir diyebiliriz.