|
9 Mayıs 2007 Çarşamba
Ilk Trafik Canavari, Ilk Sex Filmimiz ve dahasi... "TURK POPULER TARIHINDE ILKLER"
'Seks filmlerinin gunahi hepimizin'
Ayhan Sonyurek, ilk filmi 'Unutulmayanlar'da Yesilcam'a duygusal bir bakis atiyor. Sonyurek, 'Seks filmleri furyasinin gunahi, sadece onlarda oynayan kadin oyuncularin degil, hepimizin. Bizde cinsellik konu olunca gunah kadina yukleniyor' diyor ISTANBUL - 'Kursun Yarasi', 'Kirik Kanatlar' gibi dizilerinin senaristi Ayhan Sonyurek'in ilk filmi 'Unutulmayanlar', gunumuzde gecse ve filmde Yesilcamli bir yonetmen olan Aziz'in sevdigi kadin icin yazdigi senaryoyu yillar sonra cekme cabasi anlatilsa da hik�yenin koridorlarinda 70'lerdeki seks filmleri furyasi karsimiza cikiyor. Cunku Aziz'in sevdigi kadin Leyla, yillar once seks filmlerinde rol alan bir oyuncudur. Zamaninda bu durumu kabullenemeyen Aziz, Istanbul'u terk edip gitmistir. Aziz 30 yil Leyla'nin basrol oynamasi icin yazdigi filmi cekmek icin geri geldiginde ise siki bir hesaplasma onu bekler. Goksel Arsoy, Altan Erkekli, Nevra Serezli, Haldun Dormen, Cezmi Baskin, Bahri Beyat, Gokhan Mete, Ferdi Akarnur, Kayhan Yildizoglu, Serhan Arslan, Aysen Inci, Cengiz Bozkurt'un rol aldigi Akademi Produksiyon'un yapimciligini ustlendigi 'Unutulmayanlar' gecen hafta vizyona girdi. Turk filmi bollugu arasinda pek dikkat cekmese de naif hik�yesi ve dayanisma temasiyla yapim ilgiyi hak ediyor. Turkiye'de genelde yonetmenler ilk filmlerinde cok iddiali konular secer. Oysa siz cok naif bir hik�ye anlatmayi sectiniz. Ve Yesilcam'a saygi durusu yaparak ise basladiniz. Neden boyle bir secim yaptiniz? Ben yillardir televizyon dizilerine senaryo yaziyorum. Bunlarin cogu ozdeslesmeye dayali hik�yeler. Yani seyirci karakterin yerine kendisini koyuyor, onun gibi hissediyor, uzuluyor, seviniyor... Bu hem ustalardan hem de okuldan ogrendigim bir anlatim yoludur. Bu filmde hem Yesilcam'a ve ustalarima bir selam gondermek istedim hem de genel olarak Turk sinemasinda cok tercih edilen bir anlatim yolunu kullanmak istedim. Sonucta bu ulkede buyudum. Cocuklugumda bu anlatim yoluyla yapilan filmler izledim. Cuneyt Arkin ve Tarkan hayraniydim her cocuk gibi. Benim film algilama yetenegimi de cocukken izledigim bu filmler olusturdu. Yoksa benim de seyirciye ulasmasi zor gorunen, yapimcilarin kolay kolay yanasmayacagi projelerim var. 'Unutulmayanlar'in hik�yesi aslinda bir hesaplasma uzerine kurulu. Evet. Altan Erkekli'nin oynadigi Aziz, Nevra Serezli'nin oynadigi Leyla karakterine �siktir. Ama Leyla bir seks filminde oynar. Aziz buna tahammul edemez, Istanbul'u terk eder. 30 yil sonra Aziz koltugunun altinda bir senaryoyla doner ve eski defterler acilir. Temel olarak da bir ask hik�yesi ve bunun hesaplasmasini anlatiyor film. Bu hesaplasma askin sinirlarini asiyor biraz. Seks filmlerinin gunahinin, sadece onlarda oynayan oyunculara yuklenmesine de itiraziniz var. Sucun veya gunahin herkes tarafindan paylasilmasi gerektigine vurgu yapiyorsunuz. Toplum olarak sucu ve gunahi baskasinin uzerine atmak gibi bir egilimimiz var. Sorumlulugu paylasmiyoruz. Biraz da bunu islemek istedim. Seks filmleri furyasinin gunahi, sadece onlarda oynayan kadin oyuncularin degil, senarist, yonetmen ya da izleyici olarak hepimizin. Erkek toplumuyuz. Boyle durumlarda, yani soz konusu cinsellik olunca gunah, suc daha cok kadinin sirtina yukleniyor. Bunu da dillendirmek istedim filmde. Peki Goksel Arsoy'un anilari nasil yardimci oldu size? Goksel Arsoy'un anilarindan epey bir faydalandim. Onu dinledikten sonra bazi anilarini senaryoya ekledim. Mesela 'Ceketimi alir giderim' esprisini o anlatti. Filmde bir tedavulden kalkma vurgusu yapiliyor. Bu hik�yede bir yasli dayanismasina ihtiyac vardi. Yaslilari bir araya getiren duygu onlarin tedavulden kalktiklarinin yuzlerine soylenmesiydi. Bu durum onlari ofkelendiriyor. Boylece birbirlerine sariliyorlar. Yerli film bollugunda 'Unutulmayanlar' gibi naif hik�yelerin seyirci tarafindan iskalanabilecegini dusunuyor musunuz? Buyuk ihtimalle iskalanabilir. Biz icimizden gelen filmi yaptik. Seyirci acisindan geri donusunun de olmasini istiyorduk. Yeni projelerin yolunu acmasi icin. Ama cok fazla film ayni anda vizyona giriyor. Seyirciye ulasmama ihtimali de var. Genel olarak sinema seyircisi genclerden olusuyor. Gencler de bu kadar 'yasli'nin filmine gider mi onu bilmiyorum'Yesilcam'in bir uzantisiyim' Soz konusu Yesilcam olunca sormak gerekiyor. Neden Yesilcam'in uzerine bu kadar gidiliyor. Aslinda Yesilcam Turk sinemasidir. Bu topraklarda yapilmis, izlendigine gore bu ulkenin insanlarinin sinemasi. Benim kisisel olarak Yesilcam sinemasiyla bir problemim yok. Ama eger bu sinemada bir problem goruluyorsa sadece cekenlerin degil izleyenlerin sucu ustlenmesi gerekiyor. O zaman annelerimiz ve babalarimiz da suclu. (Guluyor) Ama Yesilcam artik yok gibi gorulse de televizyondaki dizilerin cogu o sinemanin mirasini devam ettiriyor. Mesela Yasilcam'a tukaka diyenler, Yesilcam sinemasinin anlatim olanaklarindan yararlanan 'Ikinci Bahar' dizisini seviyor. O zaman sormak gerekiyor 'Neden bu diziyi begendiniz' diye. Cunku bizim kulturumuzde bu filmleri, dizileri begenmeye yatkinlik var. Biz duygusal bir toplumuz. Hemen karakterle ozdeslesebiliyoruz. Siz nasil bir bag kuruyorsunuz Yesilcam'la? Ben tam bir Yesilcam kokenli sinemaci degilim. Ama kendimi de Yesilcam'dan ayirmiyor, bir uzantisi olarak goruyorum. Bunun icin de bir selam gonderiyorum. Filmi de ustalarima ve hocalarima itaf etmemin sebebi budur. |
'Bati, Dogu'yu ne zaman anlayacak?..
Siyasetten uzak durdugu ileri surulmus Ahmet Hasim, 'Cayname'deki Dogu-Bati meselesini derinden kavramisti |
Kucuk azinlik
Warschawski, Israil'in giderek tepeden tirnaga silahli bir gettoya donusmekte oldugunu supheye yer birakmayacak bir bicimde gosteriyor. Israil kendi nufusu icin bir hapishaneye, bir yeralti siginagina, kitabin isminde kullanilan ����foru tekrarlarsak, bir acik mezara donusmekte. Ustelik Israil'in acimasiz siyaseti tum dunyada antisemitizmin guc kazanmasina ve belki birkac yil once telaffuz edilmesi dahi mumkun olmayan Yahudi karsiti irkci goruslerin ifade edilebilmesine de zemin hazirlamakta. Dunyadaki Yahudi cemaatlerinin varolusunu da tehlike altina sokmakta. |
Demokrasi yok oldu
Israil, Filistinlilere uygulanan siddeti mesrulastirmak icin onlari insandisilastirip adeta bir 'terorist halk' olarak algilatmaya cabaliyor. Boylece dunyanin en guclu besinci silahli gucu ve 'nukleer kulubun' uyesi Israil, isgal altindaki silahsiz bir halka karsi 'aktif savunma', 'nefsi mudafaa' ya da 'hayatta kalma savasi' verdigini iddia edebilmekte. Filistinli imgesi seytanlastirilarak verilen mucadele bir 'varolus', bir 'olum-kalim' mucadelesi mertebesine yukseltilmekte. Warschawski'nin isaret ettigi gibi bir kez 'ya biz ya da onlar' mantigi benimsendigindeyse artik nerede durulacagi mechuldur. |
Dus gucunun sinirlari
Dunya cocuk edebiyatinin cok sevilen ve bir o kadar da az taninan Italyan yazari Gianni Rodari, telefon ahizesinden masallar anlatiyor Turkceye kazandirilan dunya cocuk edebiyati kitaplari arasina yepyeni bir eser katiliyor: Gianni Rodari'nin Telefonda Masallar'i! Rodari'yi taniyanlar zaten cocuklar icin yaptiklarini biliyorlar, ancak Italyan edebiyatinin bu buyuk ismini ilk defa duyanlar icin biyografisine kisaca deginmekte fayda var. 1920 yilinda Kuzey Italya'da, Omegna'da bir firincinin oglu olarak dunyaya gelen yazar, uzun yillar ogretmen ve gazeteci olarak calismistir. Daha on yasindayken babasini kaybetmis ve on yedi yasindayken aldigi diplomayla koy okullarinda ogretmenlik yapmistir. Gecen yillar icinde cocuk edebiyatina olan ilgisi artmis ve genis bir hayal gucu gerektirdigine inandigi bu alana yogunlasmayi tercih etmistir. Yeni ogretim metodlari, psikoloji ve egitim konusunda gosterdigi kisisel calismalar onun basarisinin diger bir anahtaridir. 60'li yillarin ikinci yarisini cocuklarla ilgili projelere neredeyse tum varligini adayarak gecirmis ve 1970'te Hans Cristian Andersen Odulu'ne layik gorulmustur. Bu sayede unu dunyaya yayilmis ve Italyanca yazan en onemli modern cocuk edebiyatcisi olarak nam salmaya baslamistir. Onu, yanlizca cocuk kitaplariyla ilgilenen bir yazar olarak anmak da hatali olur. Cunku yazdiklarininda, 1950 ve 60'li yillarin Italyasi ve dunyanin genel durumu hakkinda ilginc detaylar gizlidir. Nukleer savasin esigindeki korku dolu bir dunyaya gulumseyerek bakmanin yolunu bulan sanatcilardandir |
21. yuzyilin korkusu
Jennifer Egan 'The Keep'de ile farkli bir gotik fantezi sunuyor. Roman, gercegi hayale donusturmus bir kurgu, bagimsiz bir ust-metin ve ustu ortulu de olsa tarihsel bir farkindaligin reddi The Keep (Kale) Jennifer Egan'in ucuncu romani. Egan bu son romaniyla New York Times'in kitap eki de dahil olmak uzere Amerika'nin prestijli dergilerine kapak oldu ve yapiti hakkinda cok konusuldu. Kendisi bundan onceki romani Look At Me(Bana Bak) ile edebiyat cevrelerine yetenegini kanitlamis bir yazar. Look At Me'de Amerikan kulturune farkli bir cerceveden aslinda objektif bir gozle bakildiginda 'ne ise o olan' Amerika'dan bakiyordu Egan. Kitap, teroru farkli ama gunun icerigine uyan bicimde tartisiyordu. Ortabati'da Z adinda kendi halinde yasayan bir Ortadogulu terorist vardi ve kendisine gelecek bir talimati bekliyordu. 11 Eylul'un icersinde silinip giden bircok kitabin aksine raflarda ve zihinlerde kalmayi basardi Look At Me. Yazarin ilk romani ve bir 'bestseller' olan Invisible Circus'i (Gorunmez Sirk)ise edebiyat meraklilari ve sinemaseverler hatirlayacaktir. Hem Look At Me hem de Invisible Circus'ta yazarin Ortodoks olmayan uslubu dikkat cekiciydi. Aslinda Egan'i sadece bir roman yazari olarak dusunemeyiz; kendi tanimi dogrultusunda ilk gercek oyku denemesi olan 'The Stylist'i (Stilist) yirmi alti yasinda The New Yorker'da yayimlanmis yetenekli ve sansli yazarlardan biri o. Ayrica Emerald City (Zumrut Kent)adli bir oyku kitabi da var. Jennifer Egan The Keep'de ise simdiden cagdas Amerikan romani icersinde yer almis olan adini, farkli bir gotik fanteziyle animsatiyor bize. Aslinda gotik roman turu ve bu romanla kendine yol acan egzotizm Amerikan edebiyatinin cokca kullandigi bir tur. Irka dayali kimliklerin, insan varliginin cesitliligi ve bu cesitliligin getirdigi farkli yasam bicimlerinin var oldugu fikri, bu cografyanin sikca rastladigimiz temalarindan biri. Amerikan edebiyatcisi ve elestirmeni Malcolm Bradbury'nin The Modern American Novel adli kitabinda yazdiklarina gore 70'li yillardan 90'li yillara, sokaktan k�gida tasinan edebiyat esintilerinde sinifsal ve irksal farkliliklari, cinsiyet bolunmelerini, bir etnik grubun baska bir etnik gruba gore standartlastirdiklarini ve insanin oykulenmesindeki cesitliligin ifsasini gormek mumkun. Bradbury, Soguk Savas'in bitmesinden sonra gelinen noktanin gercekcilige daha yakin bir icerigi isaret ettigini soylerken forma dayali radikal arayisin azalmasina da dikkat cekiy Gotik bir anlasma Bradbury'nin kitabindaki yorumlar 11 Eylul ve sonrasina yetismemis olsa da Amerikan edebiyatini kurgu, icerik ve kullanilan dil anlaminda bir soru isaretinin bekledigini tahmin edebiliyoruz. Bu tarihten sonra yasanan travmanin gunumuz Amerikan yazarini kurgu ve form bakimindan net bir bicimde nereye savuracagini simdiden kestirmek guc; ancak kirk-elli yil oncesinin yazarinin komunizm travmalariyla hasir nesir bir toplumda neleri ortaya koymus oldugunu dusundugumuzde kurgusal yeni beklentilerin bizleri bulacagina da inaniyoruz. Bu acidan bakildiginda The Keep sadece formdaki arayisi ile bile 21. yuzyilda kendine yeniden yol acabilecek bir edebiyatin onculerinden biri olabilir. Oyle gorunuyor ki korkunun temalastigi daha nice oykuyle bulusacagiz. Kisaca polisiye, bilimkurgu ve gotik romanlarin daha da bollasacagi asik�r. Korkunun eslik ettigi Egan'in The Keep kurgusu, benlik ve tarihin kesinlestirdigi ne varsa, hemen hepsiyle yeniden bulusturuyor bizleri ama yazarin kar makinesine donusmus belleginden suzulerek! Yasamla kurgu arasinda kurulmus icli disli gotik bir anlasma bu. Gercegi hayale donusturmus bir kurgu, bagimsiz bir ust-metin ve ustu ortulu de olsa tarihsel bir farkindaligin reddi. Tam da burada Ingiliz yazar Ann Radcliff'in 18. yuzyilda yazmis oldugu The Mysteries Of Udolpho'yu hatirlamak gerekiyor. Radcliff'in bu eseri, sadece fantastik romanin oncusu degildi; ayni zamanda akil ile dusun, duraganla devinimde olanin iliskilerini sorgulayan ve geleneksellikle uzlasmayan bir yapitti. Dolayisiyla gercekle hayali birbirinden ayiramayacagimiz bir noktayi hatirlatiyordu bizlere. Egan'in en cok etkilendigi yazarlardan birisinin Radcliff olmasi, bu acidan sasirtici degil. Baskahramanlarindan biri olan Howard, Egan'in agirlikli olarak Ann Radcliff ve diger etkilendigi bir yazar olan Horace Walpole'den devraldigi esinin karakterlesmis halidir. Dogu Avrupa'da satin almis oldugu ortacaga ait olan satoyu yenileme asamasinda, kuzeni Danny'ye hayal gucunun ona bir yasam sundugunu soyler. Ona gore Ortacaglardaki insanlarin gunumuzdekilerden farki gordukleri dusler ve bu duslerin icinde sakli olan cadi, melek ve hayaletlerdir. Belki de ic dunyalarinin zenginligi ve dus kurma yeteneklerinin bir sonucudur bu, ama yine de o insanlar cagimizda yasayanlardan daha mutlu olmalarini buna borcludurlar. Kuracagi yerin bir Disneyland olmayacagina dair de soz vermektedir Howard; sanki Egan'in anlaticisinin aklindan gecenleri okumaktadir, ki kurguda surekli araya girer anlatici ve olaylara baska bir gozle bakmamizi saglar. Amerika ve dunya eglence-tuketim sektorunun kredi kartli bahtsizlardan ibaret oldugunu dusunup duran bir anlaticidir bu. Tam da bu anlaticiyi destekler bicimde "Insanlar sikiliyor" der Howard Danny'ye. Hatta dahasini da soyler: "Hepsi olu!" Bunu anlamak icin bir alisveris merkezine gitmesini ve oradaki insanlarin yuzlerine bakmasini ogutler Danny'ye Uyuyan terorist "Ne kayip-Gercekten neye ihtiyac duyuyorlar-Bundan sonraki adim ne" sorularinin bir tek adresi vardir Howard'in kafasinda: Dusgucu. Ancak bu noktada, kitabin ters sarmallanan kurgusunu izleyerek Egan'in anlaticisinin Howard'i da koseye sikistiracagini biliriz. Satonun zindan bicimindeki kalesinde yasamakta olan ve bu kale-zindani 'ta kendisi' olarak tanimlayan yasli baronesin Danny'ye verecegi bir sir vardir. Kalenin altindaki asil zindan... Butun satonun, butun bilinmezleriyle orada sakli oldugunu ogreniriz baronesten; o noktada hicbir seyin hayal edildigi gibi olmadigini soylemektedir bize bu 90'lik kadin. Korkular, fanteziler ve tabularla orulu kapitalist toplumlarin hayallerinin elestirisidir de bu ayni zamanda. Ama hepsi degil... Isin icine hastalikli bir dostlugun temsili olan Howard ve Danny kadar bu ikilinin gecmislerini, her ikisi icin dehlizlerin ne anlama geldigini, satoyu, satoyu restore edecek gencleri, Howard'in karisi ve cocugunu, kaleyi, kaledeki zindani, baronesi ve belki de Anglo-Amerikan kulturunu topyek�n elestiren bir perspektif daha mevcuttur kitapta. Asil oyku, sabaha karsi 2'de binbir zorlukla yeri yurdu belirsiz bir satoya varan Danny degildir. Onun Howard'la bir turlu hesaplasamadigi gecmisi de degil. Asil oyku, tum bu olup bitenleri Ray adli bir tutuklunun anlatmasidir. Danny'nin perspektifinden anlatilmaktadir oykuyu Ray. Cezaevindeki bir yazi atolyesine devam etmektedir. Bir 'hic kimsedir'. Ne yazik ki kitabin sonunda, tipki anlattigi kahramanlar gibi kendini asabilecek bir olgunluga erisemeyecektir. Kisacasi The Keep, baskahramani ister Danny olsun ister Ray, kitap boyunca guclenip erdemlilik esliginde degisime ugrayacak bir karakter fikri, bir umut silsilesi sunmayacaktir okurlara. Isin gercegi asil umut Egan'in bu uzlasmaz tavridir. Zaten belleklerimizdeki zindanlarin tek umudu da bu degil midir paranoyalarimizdan arinmak icin? Ilk basta kendimizden korkmamak; sonrasinda butun Ortadogululari 'uyuyan terorist X' olarak gorme egilimi artip duran Amerikalilar icin! |
Buyuk imparatora ogutler
'Dunyanin Aksami', Michael Scott'un ogrencisi Imparator 2. Friedrich'e yonelik olarak tasarladigi felsefe, tarih ve din konularindaki derslerin, kurgusal dokuya basariyla yerlestirildigi bir ortacag romani Singapurlu yazar Allan Massie'nin Dunyanin Aksami-Karanlik Caglara Ait Sovalyelik Efsanesi adli kitabi, Hacli Seferleri tarihinin en onemli isimlerinden, Imparator 2. Friedrich'in ogretmeni Michael Scott'un kurgusal yaratimina dayanir. 1204 yilinda gelecegin imparatorunun ogretmenligi gorevini ustlenen ve Friedrich'in katolik Hiristiyanlarin tepkiyle karsilayacagi fikirlerin yaraticilarindan birisi kabul edilen Scott'un, Paris Biblioth�que Nationale'de yer alan el yazmalarinin 1938 yilinda cikarilan kopyalarina tesadufen ulasan Massie, yogun is trafigine ragmen boylesi bir firsati tepmeyecek, yapitin ortacag Latincesinden cevirisine baslayacaktir. Dunyanin Aksami'ni bir butun olarak, roman, masal, mit, hik�ye, tarih veya din gibi herhangi bir disiplinin sinirlari icinde ele almak pek mumkun gozukmuyor.... Kitabin kurgusal yonu, kahramanimiz Marcus'un mucizevi dogumuyla baslar. Marcus, anne tarafindan Marcus Aurelius ve Milano Piskoposu Ambrosius'a, baba tarafindan ise Marcus Antonius'a dek uzanan bir asalet zincirinin parcasidir. Boylesine yuksek bir soydan gelen delikanlinin isminin, cok gecmeden duyulmasi neredeyse kacinilmazdir ve cok gecmeden buyuk sinavlar itibariyle bu asaletini ispatlamak zorunda kalacagi bir gelecege atilir. Marcus baslangicta Roma Imparatorlugu'nun elcisi olarak ciktigi Barbar Kral Alaric'in dostlugunu kazanacak, sadakat ve durustluk gibi icsel catismalarinin esliginde, Roma Imparatoru'nu tahtindan etmek uzere harekete gecmis orduya katilacaktir. Burada tanistigi bir din adaminin Kutsal Kase tutkusuyla, kahramanimizin macerasi bambaska bir boyuta suruklenir. Cok gecmeden komunal yasamin essiz hazzini duyumsayan, buna karsin 'kadinin kotulugunun' ana tema olarak islendigi yeni macerasindan edindigi dostlarla Constantinopolis'e suruklenen, burada kole olarak satilan ve kendisini satin alan bilgenin kiziyla yaptigi evliligin yeni dayatilariyla Marcus, surekli bir sinava tabi tutulan, asil ruhlu bir sovalyenin, gercege uyamayacak saf ornegi gibidir. Imparator Friedrich, tarihsel bir kisilik olarak ilgi cekicidir. Ozellikle Hiristiyan perspektifinden sapkin kabul edilen fikirlerinin Dunyanin Aksami ile aciga cikan kokenlerini inceleyebilmek, kitabi ve konuyu daha da ilginc bir hale getirir. Henuz ilk bolumde anlaticinin, Hiristiyanligi asan ve Manici olarak adlandirabilecegimiz bir dualizm vurgusu yaptigi gorulur. Bu vurgu, ilerleyen bolumlerde ozellikle Kilise ve Papalik karsiti saptamalarla devam eder. Alaric'in Isa'nin dunyevi niteligini reddeden inanc sistematigine yonelik 'sempatik' tutumuyla guclenen bu ideolojik tutum, yapitin ilerleyen bolumlerinde dunyanin isik ve aydinlik olarak ikiye bolundugune dair, Zerdust ve Mani ogretisinin acilimiyla daha net bicimde dile getirilir. Isa'nin carmihta gerildigini iddia eden Kilise ogretisinin elestirisi boylece daha guclu bir sekilde yapilmis olur. Bir ileri adimda yazarimiz, kiliseye iliskin politikalarin cirit attigi alani bir lagima benzetir. Friedrich'in sahsinda zaman zaman tarihsel olarak aciga cikacak bu ogretilerde, ozellikle Marcus'un hemen her macerasinda yaninda goturdugu Yunan ve Romali dini ve tarihi figurlere ithaf ve hayranlik hesaba katildiginda, Scott'un etkisini hissetmek hic de guc degildir. Gul-Hac ve tapinak Scott'un dersleri, 13. yuzyil Hiristiyan Avrupasi'nin zihnini mesgul eden 4. Hacli Seferi'nin hedefinden saparak Istanbul'u yagmalama eylemine donusmesi veya Fransa'nin Guney'inden yasamakta olan Catharlara karsi duzenlenen Hacli Seferleri gibi, cok sayida olay icerir. Buna ek olarak, ozellikle Kutsal Kase, sovalyelik ruhu, Kilise'nin konumu, Isa ve Hiristiyanlik inanc sistematigi, din adamlarinin savasa katilmasi ve Hiristiyanlik ici catismalar gibi cok sayida teorik tartismanin da yapitta itinayla ele alindigini saptamak mumkundur. Bununla birlikte Scott'un yapitindaki bu tartismalar, ozellikle kitabin zaman icindeki iki editoru, ki birisi 14. yuzyilda dagitilan Tapinak Sovalyeleri Tarikati Biraderi, digeri de Gul-Hac bilgesi oldugu iddiasindadir, tarafindan da tartisilir. Bu tartismalarda, her iki grubun temsilcilerinin, bir digerine yonelik tarihsel rahatsizliklari da yer yer aciga cikar. Ornegin, Hacli Seferleri sirasinda Friedrich ile catismaktan bir an olsun geri kalmamis Tapinakcilar'a ait oldugu iddiasindaki biraderin, Scott'u yer yer agir elestirilere tuttugu gorulur. Bununla birlikte, soz konusu yorumlarda az da olsa, Tapinak Sovalyeleri tarihiyle ilgili bilgilere rastlamak mumkun. Dunyanin Aksami, Plutarchos ya da Tacitus'ta da takip edegeldigimiz Antik Cag tarih yazin geleneginin, sade uslubunu tasiyor. Bununla birlikte gerek Marcus'un gercege aykiri safligi ve yolunu kesen Yesil Sovalye ile savasimi, kendisini sehvetle arzulayan bir kadin tarafindan buyulenerek aklini yitirmesi gibi maceralarin islenis tarzi itibariyle Sir Thomas Malory'nin 'Arhur'un Olumu'nu' hatirlattigini soylemek mumkun. Gunumuz okuru icin kolay okunur bir butun niteligi tasiyan Dunyanin Aksami, donemsel-dini-tarihi problemlere yonelik tartismalari iceriyor. Bu da donem sorunlari ve kosullarina ilgi duyan okuyucu icin onemli bir bilgi potansiyeli anlamina geliyor |
Rus edebiyatinin yeniden dirilisi
Nabokov'un aktardigina gore Tolstoy'un, yaslilik yillarinda cani hicbir sey okumak cekmez, artik yorulmus, bikmistir. Sadece tek bir romanin kendisini heyecanlandirdigini soyler, kitabin adi, Anna Karenina'dir. Klasikler boyledir; insan kendi yazdigina bile yabancilasip onu yeni bir eser gibi okuyabilir. Siradanliga, rutine ve yasamin olanca acimasizligina karsi panzehirdir Gogol'un, Dostoyevski'nin, Tolstoy'un, Turgenyev'in, Cehov'un eserleri. Edebi sanatin amacini siradanlik ve tekduzelikten kurtulusta bulan Viktor Shklovsky'ye gore klasikler bu edimi, yabancilastirma ile yapar. Yabancilastirmanin iki islevi vardir: Gundelik yasamda yitip giden duyumsamalarin sanat yoluyla yeniden kazanimini saglamak ve sanat geleneginin surekli yenilenmesine hizmet etmek. Tolstoy'un, kendi kitabini yeniden diriltmesini de burada aramamali mi oyleyse? |
BUYUK YAGMURCULARIN SIRLARI
Jeffrey J. Fox, ceviren: Hulya Karatay, GOA Yayinlari, kisisel gelisim, 135 sayfa |
ISTE TURKIYE
Nail Gureli, Heyamola Yayinlari, gezi, 365 sayfa |
HAYIRSEVER TERRORIST
Nedim Sener, Guncel Yayincilik, siyaset, 367 sayfa |


