5 Mayıs 2007 Cumartesi

Gecenin sonuna yoLcuLuk

"Anilarin bile bir yasi,gencligi var ...Onlari kuflenmeye birakir birakmaz her tarafindan bencillik boburlenme ve yalan sizan igrenc hortlaklara donusuverirler...Tipki elmalar gibi cururler ...Kisacasi,gencligimizden soz ederken bir turlu tadini alamiyorduk. Icimize sinmiyordu"
'Gecenin sonuna yolculuk'


"KANLA ve ozdeyislerle yazan, okunmak degil, ezberlenmek ister" Friedrich Nietzsche
"...BU dunyadan, bu dunyanin korkunc savaslarindan, bu dunyadaki asagilik somuruden, zorbaliktan, sacmaliktan hosnut olmayan, ama tum bunlari yasamin kacinilmaz kosullari olarak yasayan insanlarla tanisacaksiniz bu romanda. Yasamlarina, ezilmisliklerine, hicliklerine, pisliklerine, kimi yerde basegen, kimi yerde baskaldiran insanlarla..." diyor Ferit Edgu kitap icin yazdigi onsozde.
Dunyanin en iyileri arasinda sayilan ve suphesiz bir klasik olan yapit, Fransiz edebiyatinin en guclu ve tartismali isimlerinden olan Dr. Louis-Ferdinand Destouches ya da Celine (1894-1961) tarafindan 1932'de kaleme alindi. 1940'lardan sonra izine rastlanmayan eserin ilk elyazmalariysa 2001 yili baharinda bir satis katalogunda ortaya cikti ve buyuk yanki uyandirdi. Bu arada The Doors hayranlarini ilgilendirecek bir ek bilgi olarak Jim Morrison'un End Of The Night sarkisini, bu kitaptan esinlenerek yazdigini belritmekte fayda var. Biz esinlendi diyoruz ama sozlerin dupeduz calinti oldugunu iddia edenler de var.


Ve butun kitapCilarda tukenmis yada satilmio ikinci el ve e-kitapta yok oljem :((

Pratik Nedenler: Eylem Kurami Uzerine

Pierre Bourdieu, kendi kusaginin sosyal bilimcilerinden, kuram ve ampirik arastirmadan birini digerine tercih etmemekteki kararliligi ve bizatihi felsefe ve sosyal bilim alanlarinin sosyolojisini yapmaktaki israriyla ayrilir. Pratik Nedenler, onun yaklasik elli yila yayilan calismalarindan doyurucu bir kesit sunuyor.

Felsefe ve sosyal bilimler alaninin son otuz yilina Fransiz kokenli –ve cogu zaman, kabullenmekte pek de gonullu olmadiklari ‘yapisalcilik sonrasi’ etiketi altinda toplanan- dusunurler damgasini vurdu. Zaman zaman ayni etiketle anilan ve aslinda yapisalcilik sonrasi dusunurlerinin hemen tumuyle epistemolojik ve yontemsel meseleler uzerinden bir derdi olan Pierre Bourdieu, gunumuz sosyal biliminde hem kuramla ampirik arastirma hem disiplinler arasindaki sinirlari son derece titiz calismalariyla zorlamis bir bilim insaniydi. Dusunsel formasyonunda sosyolojinin uc buyugu kabul edilen Marx, Durkheim ve Weber kadar, Pascal, Wittgenstein, Heidegger, Merleau-Ponty gibi felsefecilerin, Levy-Strauss, Marcel Mauss gibi antropologlarin yogun bicimde etkili oldugu yazar, hem varlik anlayislari hem yonelimleri bakimindan birbirinden cok farkli olan bu dusunurlerden aldiklarini harmanlayarak cagimizin en etkili sosyal bilim kuramlarindan birini ortaya koymustu. 2002 yilinda olen yazarin urettigi metinler, sosyal bilimler alaninda calisanlarin yolunu acmayi surduruyor. (Bourdieu’nun yasam oykusu ve yapitlarinin birkacinin kisa tanitimi icin Kitap Gazetesi’nin eski bir sayisina bakilabilir:
Turk okuru Pierre Bourdieu’yle ilk kez, 1995 yilinda Pratik Nedenler adli kitabiyla tanismisti. Bourdieu’nun felsefeden antropoloji ve sosyolojiye uzanan calisma alaninin oldukca onemli bir kismini kapsayan kitabin ikinci baskisi on bir yil sonra yapildi. Yazarin baska dillere en cok cevrilmis kitaplarindan biri olan Pratik Nedenler, bu ozelligini yazarinin dusuncelerini, kavramlarini ve yontemini, onun calistigi cok degisik alanlari, sosyal bilimlerin en merkezi sorunlarindan biri olan ‘toplumsal eylem’ etrafinda bir araya getirmesine borclu. Dahil oldugu Fransiz felsefeci/ sosyal bilimci kusaginin bircok uyesi gibi Bourdieu de ancak yapitlari 1980’lerde ABD universitelerinde ilgi gormeye basladiktan sonra belli bir taninirliga eristi ve yine kusagin bircok yazarinda oldugu gibi onun yapitlari da ABD akademilerindeki genellikle yararci ve yuzeysel okumalar uzerinden tanindi. Ustelik akademik kariyer yarisinin korlestirici bir uzmanlasmayi her yerden daha cok tesvik ettigi bu ulkede, belli yapitlarin okunup digerlerinin degerlendirilmemesi genellikle bu kismilik nedeniyle yanlis anlasilmasini birlikte getiriyordu ve yazarin Amerikalilarin siniflandirma ve tartisma bicimleriyle de sorunlari vardi:
Sik sik dusuncelerimin genel olarak postmodernistlerin semsiyesi altina girmis olan kampus radikalizminin uyelerininkilerle uyusmadigini gordum (Bunlar [...] herhalde benim yapitimin ABD’deki alimlanma bicimine goturen bir bag buldular: [Bourdieu] modern mi postmodern mi, sosyolog mu felsefeci mi, ya da ikincil olarak, antropolog mu sosyolog mu; hatta sag kanattan mi, sol kanattan mi?)
Pratik Nedenler, Bourdieu’nun bu kolayci, yanlis ve asiri yorum dongusune verdigi bir yanit sayilabilir. Yazarin, cesitli tarihlerde Fransa, Almanya, Hollanda, Japonya ve ABD’de verdigi konferanslarin kitaplastirilmis hali olan Pratik Nedenler, yazarin yukarida sozu gecen uc disiplindeki tartismalarinin birbirinden koparilamayacagini ortaya koyuyor. Bu anlamda, kitabin carpici tarafi kendi metinleri uzerine yaptigi aciklayici konusmalar ve kendi ozetleri uzerinden Bourdieu’yu tanitiyor olmasi; cok yonlu bir dusunur olan Bourdieu’nun olabilecek en butunsel goruntusunu bir cilt halinde sunmasi. Bourdieu’nun sosyolojinin temel islevine dair dusundukleri, daha Turkce’deki ilk baskiya yazdigi onsozun basinda, boyle bir islevin ulkemiz icin tasidigi onemle birlikte anlatiliyor; bu paragrafta yazarin sosyal bilimlere bictigi muhalif ve kurucu rol de seziliyor:
Benim tasarladigim bicimiyle toplumbilimin, toplumsal olarak zorlanan dusuncenin rutinlerinden, siyasal, dinsel, kulturel tum hizaya getirme bicimlerinden kurtulmak isteyenler icin buyuk yardimi olabilecegini dusunuyorum. Hatta bana oyle geliyor ki, -ama tabii yaniliyor da olabilirim- Turkiye gibi cografya ve tarihiyle, iki uygarlik, iki kulturel ve dinsel gelenegin sinirinda bulundugundan dolayi su ya da bu bicimiyle evrenselin emperyalizmi ile temelinde bu emperyalizme gosterilen, cogunlukla karanlik ve gerilemeye yonelik tepkiler olan tikelcilik ve gelenegin iddialari arasinda, akil icin hem kurmaca hem de cilginca bir catisma riskine ozel olarak acik bir ulkede, her yerde oldugundan daha yararlidir.
Kitabin 1.-5. bolumleri arasinda kalan kismi, bir felsefeci ve bir antropolog olarak da Bourdieu’nun tecrubelerinin izini acikca yansitsa da, daha cok onun sosyolojiye yaptigi katkilardan olusuyor. Ilk bolum, yazarin fizikten sosyal bilimlere tasidigi ‘alan’ kavrami ve ona dayanarak olusturdugu ‘toplumsal uzam’ kavrami uzerinden toplumsal tabakalasma konusuna katkilarina deginiyor. Burada Bourdieu’nun Cassirer ve Bachelard gibi bilim felsefecilerine borclu oldugu bagintisal epistemolojinin calismalarinin bicimlenisinde kapladigi yer acikca gosteriliyor. Metin acildikca, ilk olarak La Distinction kitabinda bicimlendirilmis kavramsal tabanin genisledigine tanik oluyoruz: Sermaye kavraminin iktisattaki kullanimiyla benzesim kurularak yaratilmis kulturel sermaye kavrami– terimi bu bicimde ilk kullanan Bourdieu olmasa da bugun 'kulturel sermaye' neredeyse her zaman onun adiyla birlikte anilmaktadir- , yasam tarzi, tarihsel degisim ve sinif konumu arasinda baglanti kuran habitus, yatkinlik ve toplumsal konum kavramlarinin tanim ve tarifleri “Toplumsal Uzam ile Simgesel Uzam” baslikli bu bolumde isleniyor.
Ikinci bolum, kulturel ve simgesel sermaye kavramlarini, bu sermayelerin edinilmesinde ya da bunlardan yoksun birakilmakta okul kurumunun oynadigi rolle birlikte ele alarak, onlarin olgusal icerigine ornekler sunuyor. Ucuncu bolumun konusu kurulus ve isleyisleriyle ‘kulturel uretim alanlari’. Cagimizda gecerli olan sanat sosyolojilerinin epistemolojik sorunlari uzerinde kisaca durduktan sonra Bourdieu, genellikle modern toplumda ‘buyusu bozulmayan’ bir etkinlik alani olarak kabul edilen sanatin buyusunu, onun da baska herhangi bir alan gibi kendisine ozgu bir sermaye turune ve ureticilerinin ve tuketicilerinin (alimlayicilarinin) cikarlarina dayandigini gostererek bozuyor. Izleyen bolum “Devlet Zihniyetleri’ genel olarak burokratik alanin dogusu ve yapisiyla ilgileniyor; devletin sermaye, aile ve kulturle iliskilerini ve insan oznelliginin bicimlenisinde en etkili kurum oldugunu gosteriyor.
Ilk bolumlerde ortaya konan sosyolojik taban, veriler ve saptamalar kitabin bolumleri arasindaki en onemli baglantiyi saglayan ‘toplumsal eylem’in uzerinde bicimlendigi uzamla, onu saran ve kaliba doken yapilarin cesitli haritalarini sunuyordu. “Cikar Gutmeyen Bir Edim Olabilir mi” bolumu ise, Bourdieu’nun akademik kariyerinin baslangicinda yer eden felsefeye donuyor ve oznenin kendi eylemini nasil tasarladigi ve toplumbilimcinin onun eylemini tasarlayisini nasil tasarladigi sorununu ele aliyor. Kestirmeden gidilirse, Bourdieu basliktaki soruyu her zaman “Hayir” diye yanitlar; bununla birlikte ozellikle sanat, bilim ve din gibi ya ‘yuceltilmis’ ya da kendi basina eregi oldugu varsayilan alanlarda eylemler ‘cikar gutmez’ davranislarin bilincli ‘yarar’ hesaplarina dayanmasalar bile, eyleyicilerin, her alanin olusturdugu bir yatirim rejimi ve onunla baglantili simgesel bir k�r elde etmeye yonelik bilince gelmez bir motivasyona sahip olduklarini (illusio) ortaya koyar. Burada, Bourdieu’nun ‘toplum felsefesi’ denebilecek bir alana en buyuk katkilardan birini yapan La Sense pratique ve L’Esquisse d’une theory de la pratique adli henuz Turkcelestirilmemis kitaplarinda gelistirilmis ‘pratik kurami’yla ilgili onemli ipuclari da bulunuyor.
“Simgesel Mallarin Ekonomisi” adli bolum, Bourdieu’nun sosyal bilimler alanina kesin bir bicimde yerlesmesini saglayan, 1960’larin basinda Cezayir’de yaptigi antropoloji/ etnoloji arastirmalarinda gelistirdigi yontem ve kavramlarin Batili kapitalist toplumlara nasil uygulanabilecegini gosteriyor. Bu kavramlarin belki de en onemlileri, maddi/ manevi, bedensel/ ruhsal gibi ikilikleri de kismen asmayi saglayan simgesel mubadele, simgesel sermaye, simgesel ekonomi ve simgesel siddet kavramlari. Bolum, gerek toplumsal tabakalasmadaki statulerin ornegin, neden sinif bilinci ya da sinifsiz toplum aleyhine bu kadar dayanikli olduklarini anlamak isteyenler, gerekse bir onceki bolumde anlatilan ‘pratik kurami’nin, -insanlarin yaptiklari seyleri neden yaptiklari ve neden ‘oyle’ yaptiklari meselesinin- antropolojik aciklamasini merak edenler icin yazilmis gibi.
Sekizinci bolum “Skolastik Bakis Acisi” ve onu izleyen numaralandirilmamis son bolum “Ahlakin Celiskili Bir Temeli” yine Bourdieu’nun onceki bolumlerde de zaman zaman ele aldigi skolastik bakis acisiyla, aslinda kendisi de belli tikel cikarlara dayanan ve dayandigi bu cikarlar gosterilmedikce bir paradoksa donusen evrenselligin ve evrenselciligin elestirisini iceriyor. Bourdieu’nun yaklasik elli yil suren bilimsel calismalarindan doyurucu bir kesit sunan Pratik Nedenler, Bourdieu dusuncesini butun olarak kavramak isteyenler icin uygun bir baslangic noktasi sunuyor

Atif Yilmaz’dan Veda

Turk sinemasinin en yaratici ve verimli yonetmenlerinden biri olan Atif Yilmaz hayatini kaybetti.

Atif Yilmaz Batibeki, 1925 yilinda Mersin’de dogdu. Yuksekogrenimini Istanbul Universitesi Hukuk Fakultesi'nde ve Devlet Guzel Sanatlar Akademisi'nde yapti. 1947'de Tavanarasi Ressamlar Toplulugu'na katildi. Ayni yillarda Bes Sanat dergisinde sinemayla ilgili yazilari yayinladi. Bir ara senaryo ve sinema afisleri yapti.
1950'de sinemaya gecti; yonetmen Semih Evin’in asistani olarak calisti. Bir yil sonra Kanli Feryat filmiyle yonetmenlige basladi. 1960'da Orhan Gunsiray ile birlikte "Yerli Film" yapimevini kurdu. Cesitli sinema derneklerinde ve sendikalarinda gorev aldi. Ozellikle koy yasamini anlatan ve toplumsal icerikli filmlerde basari sagladi. Cogunlukla kendi yonettigi filmlerin senaryolarini kendi yazdigi gibi baska yonetmenlere icin de senaryolar yazdi. Filmleri yurticinde ve yurtdisinda cesitli oduller kazandi. 1980’lerden itibaren yonettigi kadin filmleriyle Turk sinemasi icinde cok ozgun bir konuma yerlesti.
Atif Yilmaz Batibeki’nin onemli filmleri arasinda Mezarimi Tastan Oyun , Simal Yildizi, Yasamak Hakkimdir, Bir Soforun Gizli Defteri, Kesanli Ali Destani, Muratin Turkusu, Tacsiz Kral, Yedi Kocali Hurmuz, Gullu, Zulum, Gunahsizlar, Ah Belinda, Bas Belasi, Baskin, Yangin Var, Adak, Talihli Amele, Delikan, Dolap Beygiri, Kibar Feyzo, Selvi Boylum Al Yazmalim, Mine, Daginik Yatak, Degirmen, Adi Vasfiye, Asiye Nasil Kurtulur, Bir Yudum Sevgi, Egreti Gelin sayilabilir.

Misir’in 95 Yili

Arap dunyasinin Nobel Edebiyat Odulu’nu kazanan ilk yazari olan Necip Mahfuz 95 yasinda oldu. Kirktan fazla romani, otuz kadar senaryosu, sayisiz oyku ve makalesi bulunan Mahfuz, genellikle Kahire’de yasayan siradan Araplar’in oykulerini anlatmis, uzun yasaminda Arap edebiyatina tek bir yazarin katabileceginden cok fazlasini katmisti.

Necip Mahfuz’un 1988 Nobel Edebiyat Odulunu almasi Arap dunyasinda tuhaf karsilanmis; Arap edebiyatinin onde gelen adlari, yazarin otuz yil once yayimladigi kitaplari icin odullendirilmis olmasini ‘ironik’ bulmuslardi. Arap dunyasinda milyonlarca okuru olmasina ragmen Mahfuz’un kitaplari Ortadogu’nun bircok ulkesinde yasakli durumdadir. Bugun Filistin icin killarini kipirdatmayan Arap yonetimleri, eski Misir baskanlarindan Enver Sedat’in Israil’le imzaladigi Camp David baris antlasmasini desteklemesinden oturu kizgin olduklari yazarin kitaplarina o gunden bu yana ozgurluk tanimadilar ve Mahfuz, Ortadogu’nun her yerinde modernlesme anlayislarini Batili ornekler uzerinden yurutmeye yonelenlere uygun gorulen ‘gizli halk dusmani’ yaftasindan yakasini kurtaramadan oldu.
“Zabalavi”, dedi, yogunlasma halinde kaslarini catarak. “Onu mu ariyorsun. Allah yardimcin olsun. Zabalavi, kim bilir nerdesin?” “Seni ziyarete gelmiyor mu?”, diye sordum hevesle. “Beni ziyaret edeli bayagi oluyor. Simdi de gelebilir; belki de olene kadar goremem onu.” Sesli bicimde ic gecirdim ve sordum: “Onu boyle yapan ne?” Udunu eline aldi. “Boyle olmasalar evliyalar evliya olamazlar”, dedi gulerek. “Ona ihtiyaci olanlar benim gibi aci cekiyor mu ki?” “Bu aci tedavinin bir parcasidir.” (Zabalavi , 1965)
Necip Mahfuz, Kahire’nin Cemaliye semtinde 1911’de dogdu. Ailesi hep sehrin siradan halkin oturdugu bolgelerinde yasadi ve cocuklugundan baslayarak buralarda edindigi deneyimler Mahfuz’un yazdiklari icinde oldukca onemli bir yer tuttu. Yazarin ‘eski kafali’ olarak nitelendirdigi babasi devlet memuruydu. Mahfuz babasinin hayat tarzini hicbir zaman begenmemis olsa da, hayatini kazanabilnek icin onun yolunu tutarak memur oldu. Cocuklugundan beri okumaya duskun olan Mahfuz’un yaraticiligini bicimlendiren konulardan biri olan Antik Misir’a meraki da, annesiyle gittigi muzelerde gelisti.
Mahfuz, Misir’daki 1919 Devrimi’nin etkilerini oldukca siddetli hisseden bir kusaktandi. Henuz yedi yasinda evinin penceresinden Ingiliz askerlerin kadinlara dahi ates ettigine tanik oldu. Ileri yaslarinda kendisiyle yapilan bir roportajda bu olaylarla ilgili olarak soyle konusacakti: “Cocuklugumdaki guvenlik duygusunu en cok sarsan seyin 1919 Devrimi oldugu soylenebilir” . Yazar, felsefe okudugu Kahire Universitesi’nden 1934’te mezun oldu. 1936’da uzmanlik tezi uzerinde calisirken hayatini yazarlik yaparak surdurmeye karar verdi. Ar-Risala gazetesinde muhabir olarak calisti; daha sonra Al-Hilal ve Al-Ahram gibi yayinlara yazilariyla katkida bulundu. Mahfuz, 1930’larda Misir’da bilimsel ve sosyalist dusuncenin gelismesinde onemli payi olan ve bir devrim icin gerekli kosullarin olgunlasmasina dek, devlet kurumlarina sizarak ulkesine reformlarla hizmet verme anlayisindaki Salama Musa’nin cizgisine yakinlik duyuyordu.
Ilk roman calismalarina baslamadan once Mahfuz uzun sure boyunca oykuler yazdi ve bunlarin yaklasik seksen tanesi cesitli dergilerde yayimlandi. Bu arada James Baikie’nin Antik Misir hakkindaki bir kitabini Arapca’ya cevirdi. Oykulerden olusan ilk kitabi 1938’de cikti. Bir yil sonra burokrasi icindeki ilk gorevine kabul edildi; memuryet hayati otuz bes yil surecekti. 1939’dan 1954’e kadar Islam Bakanligi’nda calisti; daha sonra devlete bagli bir kurulus olan Sinemayi Destekleme Kurumu’na mudur olarak atandi. Kirk uc yasindayken Atiyetallah Ibrahim’le evlendi ve baba evinden ilk kez ayrildi.
Mahfuz’un erken donem yapitlarinin cogunun konusu Cemaliye’de gecer. Ilk uc kitabi, aslinda otuz kitaplik bir roman dizisi tasarisinin bir parcasi olan tarihsel anlatilardi. Walter Scott’tan oldukca etkilenen Mahfuz boylece Misir tarihini genis bir bicimde edebiyata tasimak istemisti. Ne var ki, ilk uc kitaptan sonra Mahfuz zamaninin gercekligine dondu ve toplumsal degisimin siradan insanlarin hayatinda yarattigi sarsintiyi dillendirmeye yoneldi. 1947’de ilk basyapiti sayilan Midak Sokagi yayimlandi
Mahfuz’un en onemli yapitlarindan sayilan Kahire Uclemesi’nin ilk cildi 1950’de yayimlandi. Bin bes yuz sayfaya ulasan ucleme Nasir’i iktidara goturen yolu acan 1952’deki Temmuz Devrimi’ne kadar coktan tamamlanmisti. Turkce’de hic yayimlanmamis bu kitaplar Kahire’nin cesitli sokaklarinin adini tasiyordu: Saray Gezintisi, Tutku Saray ve Seker Sokagi. Romanlar, bu sokaklarda yasayan genis bir ailenin basindaki Ahmet Abdulcevat’in ve onun cocuklari ve torunlarinin 1. Dunya Savasi yilarindan 1950’lere uzanan bir surec icinde uc kusaga yayilan oykulerini anlatiyordu. Elestirmenlere gore, bu uclemede yer verdigi karakterlerin cesitliligi veonlarin ruhsal hayatlarini aktarmakta kullandigi yontemler onu Avrupa edebiyatinin Mahfuz’un Balzac, Dickens, Tolstoy, Galsworthy gibi ustalariyla ayni duzeye getiriyordu.
Uclemenin ardindan Mahfuz bir sure yazmaya ara verdi. 20. yuzyilin en buyuk siyasi krizlerinden birine yol acan ve Soguk Savas’i belki de ilk kez kuresel duzeyde hissedilir hale getiren Suveys Kanali’nin ulusallastirilmasi, Suriye ile birlesme ve Nasir yonetiminin genel uygulamalari ulkede yasayan herkesi altust etmisti. Mahfuz, Misir’in kendi ulusal sorunlarini cozmeye yogunlasmasi gerektigini dusunuyordu ve siyasalari Misir’i uluslararasi maceralara surukleyen Nasir onu dus kirikligina ugratmisti. 50’lerin sonlarina dogru yeniden yazmaya basladi ve bircok roman, oyku, gazete yazisi, makale ve senaryo urettigi verimli bir doneme girdi.
Basligi Cebelavi’nin Cocuklari adiyla Turkcelestirilebilecek 1959 tarihli romani yine bir genis aile oykusuydu. Yapitta, siradan Misirlilar olan Cebelavi ve cocuklari, Habil ve Kabil’in ve peygamberler Musa, Isa ve Muhammed’in hayatlarini yasarlar. Cebelavi, ciplak colun ortasindaki bir vahada bir kosk yaptirmistir ve bu ev, kusaklarca surecek aile ici bir kavganin mekani haline gelir. “Ne zaman biri bunalsa, aci cekse ya da asaglansa cole acilan o alanin sonunda, agaclik yolun ustundeki kosku gosterek kederle soyle der: “Bu, atamizin evi, hepimiz onun cocuklariyiz ve bu mulkte hakkimiz var. Neden yoksulluk cekiyoruz? Biz ne yaptik ki?” Kitabin Arap tarihinin ve Araplar arasindaki guncel bolunmuslugun bir alegorisi olduguna dair net bir isaret olmasa da dinsel gondermeler, kozmopolitan hayat tarziyla Bati hayranlarinin colde bir vaha olarak degerlendirdikleri ve kendisi de sadece yirmi yil icinde kitaptaki gibi paylasilamayan bir mulk haline gelecek olan Lubnan disinda tum Arap dunyasinda yasaklanmasina yetti. Bu Mahfuz’un kinanan kisi olarak Arap dunyasinda varabilecegi son nokta da olmayacakti. 1960’lar boyunca yazar insan ve insanlik anlayisini varoluscu bir dogrultuda Tanri ve dinden uzaklastirdi. 1961’de yayimlanan Hirsiz ve Kopekler’de, hapse giren ve ciktiktan sonra intikamini almak icin harekete gecen inancsiz bir hirsiz sundu okurlarina.
Bu arada is hayati onu once Misir devletinin resmi sansurunden sorumlu bir kuruma, ardindan sinemayi desteklemek icin kurulmus bir baska devlet kurumuna tasidi. Al-Ahram gazetesinde editorluk de yapiyordu ve 1969’da Kultur Bakanligi’nin danismanligina getirildi; 1972’de buradan emekli oldu. Misir’in buyuk yayinevlerinden Dar’ul Maref’te yayin kurulu uyeligi yapti. Romanlarindan bircogu Al-Ahram’da tefrika edildi ve ayni gazetede “Bakis Acisi” olarak cevrilebilecek bir adi olan kosede duzenli olarak haftalik yazilar yazdi.
1960’lardan itibaren Mahfuz romanlarini daha serbest bir tarzda kelme almaya basladi. Miramar’da (1967) birden fazla kisiyi birinci tekil sahista anlatti. Oykunu merkezinde bir hizmetci kiz vardi ve aralarinda oportunist bir Nasir yandasi ve bir sosyalistin bulundugu dort anlaticinin hepsi de farkli siyasi anlayislarin insanlariydilar. Binbirinci Geceden Sonra ve Ibn-i Fatima’nin Yolculugu adli kitaplarinda yazar geleneksel Arap metinlerine sik sik gondermelerde bulundu.
“Mahfuz’a gore cografi yeri bakimindan ve tarihsel olarak Misir’in dunyanin hicbir yerinde esi yoktur. Nil ve onun verimli vadisi nedeniyle tarihten daha yasli ve cografi olarak farkli olan, zamanda binlerce yil geriye uzanan Mahfuz’un Misir’i tarihin dolaysiz birikimidir. Yoneticilerinin, rejimlerinin, dinlerinin ve irklarinin olaganustu cesitliligine ragmen kendi tutarli kimrigini korumustur.” (Edward Said, New York Review of Books, 30 Kasim 2000) Mahfuz 1988 Nobel Odulu’nu kazandi. Elestirmenlerin bircogu ilk kez bir Arap’a verilen odulun bu kadar gecikmis olmasini istihzayla karsiladilar; zira Mahfuz’a odul verilirken yazarin yakin tarihli calismalarindan cok 1950’li yillarda yazdiklarina gonderme yapiliyordu. Odulu, ulkesinde hayati boyunca hic ayrilmamis yazar yerine iki kizi aldi. Bircok Misirli yazar gibi Mahfuz da asiri Islamcilar’in kara listesindeydi. Edebiyat hayati boyunca bircok tehdit aldi. Iran Devrimi’nin lideri Ayettullah Humeyni’nin hakkinda olum fetvasi verdigi Salman Rustu’yu savunmasi zaten Islamcilarin hic haz etmedikleri yazarin hayatini iyice tehlikeye soktu. Nitekim 1994’te iki militanin saldirisina ugrayarak bogazindan yaralandi. Kendisini oldurmeye tesebbus eden kisiler idam cezasina carptirildi. Zaten oldukca yaslanmis olan Mahfuz’un sagligi, durumunu agirlastiran seker hastaligi doalyisiyla saldiridan sonra oldukca bozuldu. Birkac yil icinde gorme yetisini hemen hemen yitirmis olan yazar buna ragmen yazmayi birakmadi ancak son yillarinda kalem tutmakta dahi zorlaniyordu; sagligi evine kapali bir hayat surmesini gerektiriyordu. Necip Mahfuz, 30 Agustos 2006’da romanlarinin gectigi sehirde, 95 yasinda hayatini kaybetti.

Dunyanin en buyuk kitap fuari acildi

Dunyanin en buyuk kitap fuari Frankfurt Kitap Fuari�nda, aralarinda Turkiye�nin de bulundugu 113 ulkeden 7.272 yayinevi yaklasik 400.000 kitap sergiliyor.

Frankfurt Kitap Fuari�nin resmi acilisini Almanya Disisleri Bakani Frank-Walter Steinmeier, bu yilin �konuk ulkesi� Hindistan�in Egitim Bakani Arjun Singh ile birlikte yapti. Sunuculugunu Yekta Kopan�in yaptigi NTV�nin kultur sanat programi Gece�Gunduz, Persembe ve Cuma aksamlari saat 18.10�da Frankfurt Kitap Fuari�ndan canli yayin gerceklestirecek.

Turkiye, bu yil fuara resmi olarak Turkiye Yayincilar Birligi�nin (TYB) organizasyonuyla katiliyor. 1999 yilindan beri Turkiye�yi fuarda temsil eden Turkiye Yayincilar Birligi, bu yil fuarda ayri bir stantta yer aliyor.

Turkiye�nin 2008 yilinda �konuk ulke� olacagi Frankfurt Kitap Fuari�ni, Kultur ve Turizm Bakani Atilla Koc da ziyaret edecek. Bakan Koc, 5 Ekim�de Frankfurt�a gelecek, ertesi gun Turkiye stantini ziyaret ettikten sonra Turkiye�nin �2008 Konuk Ulke� on protokolu imza torenine katilacak.

Bakan Koc ayni gun Frankfurt Buyuksehir Belediye Baskani Petra Roth�u ziyaret edecek ve aksam Frankfurt Basin Kulubu�nde �2008 Konuk Ulke� Turkiye projesinin tanitimini yapacak. Koc, 7 Ekim�de Turkiye�ye donecek. Frankfurt Kitap Fuari 8 Ekim�e kadar acik kalacak.
Kaynak: NTV-MSNBC VE AJANSLAR

Bir Heidegger baseseri




Martin Heidegger'in baseseri olarak gorulen 'Varlik ve Zaman', Agora Kitapligi tarafindan Turkcede yayimlanacak.

Martin Heidegger'in 1927'de yayimlanan 'Varlik ve Zaman' adli eseri 20'nci yuzyilin felsefe alanindaki en onemli eserlerinden biri olarak goruluyor. Heidegger eserinde Platon ile Aristoteles'ten bugune felsefi inceleme ve arastirmalarin ontolojik veya ����fizik cekirdegini olusturan varligin anlamina iliskin soruyu yeniden ele aliyor. Turkiye'deki Heidegger uzmanlarindan Doc. Dr. Kaan H. Okten'in Turkceye cevirecegi 'Varlik ve Zaman' 2007 sonbaharinda yayimlanacak.

Kirmizi Baslikli Kiz / Miknatisli Kitaplar

Miknatisli parca resimlerle sunulan bu kitaplarda cocugunuz bir yandan unlu masallarin buyulu dunyasinda gezerken, bir yandan da resimleri sayfalara yapistirarak kitabini kendi hayal gucune gore olusturacak....

Devami...

Hz. Rabia ve Kadin Evliyalar

Mustafa Ozdamar Evliyalar arasinda Tac'ul Arifin (Ariflerin Taci), Ummu'l Hayr (Hayrin Anasi) diye anilan Rabia'tul Adeviyye Hazretlerinin sirlar bahcesine kandil tutan bu kitabi; Sizi salt kafanizdan ve kalbinizden degil, ruhunuzdan ve sirrinizdan da silkeleyecek bir gizem yumagi ozelligi tasiyor.. Ya Selam!.....

Devami...

Ahmed Sarban

Mustafa Ozdamar Ismail Masuki Hazretlerinin halefi olan Ahmed Sarban Hazretleri, Bayrami Melamilerin en parlak Kutub yildizlarindandir. Ruhaniyetine selam, himmeti hazir olsun, Tekirdag Hayrabolu'da medfundur. Biz bu dosyada Hazretin divan'indan bir sofra actik. Buyuk insanlik Ailesinin tamamina afiyet ve safiyet olsun! Ya Selam!.....

Devami...

Turk Devletleri

Prof. Dr. Anil Cecen Bu kitap, Turk Devletleri duzeyinde bir Turk Tarihi ozetidir. Turklerin tarih sayesinde ortaya ciktiklari donemden gunumuze kadar kurulan Turk Devletleri kronolojik sirasi ile anlatilmistir. Genel bir giris bolumunden sonra, tarihteki baslica Turk Devletleri yasadiklari onemli devletin kurulus, gelisme ve yikilis surecleri anlatildiktan sonra, kulturlerin ve toplumsal yasam duzenlerine de yer verilmistir. Ilk bolumlerde tarihteki buyuk Turk Devletleri inceledikten sonra, yirminci yuzyilda ortaya...

Devami...