31 Mayıs 2007 Perşembe

Güç İlişkileri


Güç İlişkileri
Carlo Ginzburg
Çeviri: Durdu Kundakçı
Dost Kitabevi
Fiyatı: 9,50 YTL
TARİH ÇALIŞMALARI
Carlo Ginzburg, öncelikle tarih ile retorik arasındaki ilişkiyi zemin alarak aslında kültür ile egemenlik arasındaki güç ilişkisini irdelemeyi amaçlıyor. Eserin alt başlıklarını oluşturan tarih, retorik ve kanıt arasındaki ilişkilerde de karanlıkta kalmış olan 'kanıt' kavramını dört metin çözümlemesiyle aydınlatmaya çalışır. Ginzburg, 'Aristoteles ve Tarih, Bir Kez Daha' ile retoriğin çekirdeğini; 'Lorenzo Valla ve Konstantin’in Bağışı' ile kanıt kavramının değerlendirme biçimini; 'Ötekinin Sesleri' ve Flaubert’in bir metin çözümlemesi ile retorik ile gerçek arasındaki alışverişi ve son olarak Picasso’nun 'Avignonlu Kadınlar'ı ile bilimin kanıtını gözler önüne seriyor.

Mavi forum

Şiir, Dil,


Şiir, Dil,
Şiir Dili
Metin Cengiz
Şiirden Yayınları
Fiyatı: 7 YTL
EDEBİYAT İNCELEMESİ
Gelenekten yararlanan, aynı zamanda modern dünyanın gerçekliklerini de şiire yansıtan; dünyanın değişmesini, insanların ufkunu değiştirmek olarak işleyen bir şair, Metin Cengiz. Şiirlerinin yanı sıra deneme, eleştiri ve inceleme türlerinde de çalışmalara sahip. 'Şiir Dil Şiir Dili' isimli kitabında ise şiir, dil ve şiir dili üzerine Türk edebiyat ortamında da tartışılmakta olan birçok konu başlığına 'Konu ve Şiir', 'Günümüz Şiiri', 'Geçiş Dönemleri ve Şiirler' vs. gibi başlıklarla yanıt arıyor, kimi zaman cevaplar veriyor ve modernizm de gelenek zıtlığının da özünü ortaya koyarak tartışmasını geliştiriyor.

Mavi forum

Geleneğin İcadı


Geleneğin İcadı
Eric Hobsbawm - Terence Ranger
Çeviri: Mehmet Murat Şahin
Agora Kitaplığı
Fiyatı: 18 YTL
SİYASET
Eric Hobsbawn’ın Terence Ranger’la birlikte hazırladığı bir derleme olan 'Geleneğin İcadı' isimli kitapta, büyük ölçüde uydurulmuş, yapay bir sürekliliğin meyveleri olan gelenekler tartışılıyor. Dünyanın sürekli bir değişim içinde olması ve yenilenmesinin yanı sıra, hayatın bir kısmının da sabit tutulma çabasının zıtlığı tarihçilere son iki yüzyıllık geçmişte verimli bir çalışma sahası sunuyor. Eserde özellikle, görece yeni olan ‘ulus’, ‘ulus devlet’ olgularının ve ulusal sembollerin hızla formelleşmesinin altı çiziliyor.

Mavi forum

Bozkırdaki Yabancı


Bozkırdaki Yabancı
Nedim Gürsel
Doğan Kitap
Fiyatı: 9 YTL
İNCELEME - ARAŞTIRMA
'Bozkırdaki Yabancı', edebiyat araştırmaları bakımından pek zengin olmayan ülkemizde okuyuculara derin bilgiler, değişik açılımlar sunarak önemli bir boşluğu doldurmayı amaçlıyor. Kitap, bir yandan Nedim Gürsel, Yakup Kadri, Sabahattin Ali, Yaşar Kemal gibi 20. yy. Türk edebiyatının önemli yazarlarının yapıtlarını toplumsal ve metinsel olarak zengin bir yelpaze içinde değerlendiriyor, diğer yandan da edebiyatımızdaki azınlık konusunu işliyor. Bunun için de Sait Faik’in Rum kahramanlarından ve Nâzım Hikmet, Mithat Cemal Kuntay, Oktay Akbal, Necati Cumalı, Sevim Burak ile Mario Levi’nin Yahudi kahramanlarından yola çıkıyor.

Mavi forum

Parola: Kıbrıs

ÇANKAYA SAVAŞLARI

Ensar Yılmaz
‘Atatürk´ten Bugüne Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Yaşanan İktidar Kavgaları’
Türkiye’nin sıcak gündemi içinde yer alan cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili tartışmaları tarihi perspektifi içinde değerlendirmek isteyenler için faydalı bir başvuru kitabı olabilir. Yazar Ensar Yılmaz kitabında cumhurbaşkanlığı seçimlerinin neden Çankaya Savaşları olarak anıldığını belgeleriyle ortaya koymaya çalışmış.


Kitabın yanıtını aradığı sorular:
Hangi Cumhurbaşkanlığı seçiminde milletvekillerinin bazılarına haber bile verilmeden seçim yapıldı?
Hangi Cumhurbaşkanı´nın seçilme süreci Babıâli baskınına benzetildi?
Kim askerler tarafından tehdit edilerek seçime bile sokulmadan apar topar Ankara´dan kovuldu?
Askerler hangi seçimde Meclis´in etrafını sardı ve seçim bitene kadar Meclis´ten ayrılmadı?
Kimler Cumhurbaşkanı olmak istedi ve bunun için neler yaptı?
Sivil diye seçilen Cumhurbaşkanları gerçekten sivil miydi?
Hangi Cumhurbaşkanları görevleri başındayken öldü? Ölümleri hakkında neler ileri sürüldü?
Kim, Meclis´i seçimle tehdit ederek kendini cumhurbaşkanı seçtirdi?
Gazetecilerin bile tam olarak tanımadığı adayı milletvekilleri nasıl cumhurbaşkanı “seçti”?
Bugüne kadar yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kim, kaç oy aldı, kimler kimi destekledi?


ÇANKAYA SAVAŞLARI
Ensar Yılmaz
8.90 YTL
Birey Yayıncılık


Mavi forum

HAYAT TATLI ZEHİR

‘Aydın Boysan Kitabı’
Söyleşi: Ümit Bayazoğlu

Renkli kişiliği ile tanınan Mimar-yazar Aydın Boysan, ‘Hayat Tatlı Zehir’ isimli anı kitabı için yazdığı önsözde şunları söylüyor: “Ben yaştakiler yaşamaya, iyice zor koşullarda başlamıştık. Şimdi artık, böyle başladığım için seviniyorum. Zaten o zor zamanlarda bile biz, ezildiğimizi hiç sanmamıştık ki. Biz hep ülkemiz geleceğinin parlak olacağına inanmıştık. Şimdi ise geçmiş zamanlarımızda bazı tehlikeli gelişmeler olduğunu görmenin tedirginliğini yaşıyorum. Yanlış düşünmüş olmamı diliyorum”

Şişedibi gözlüğün içinden hınzır bir zeka ve hayırhah bir mutlulukla parıldayan iki göz ile kahkahalar eşliğinde bolca neşeli söz: Aydın Boysan. Bir sohbet adamı, o.
Yolu-yordamıyla, mezesiyle, demiyle, muhabbetiyle sohbetlerin adamı.
60’ından sonra yazarlığa başladığından bu yana öylesine geride kaldı ki, unutuldu sayılır; aslında 55 yıl hizmet vermiş başarılı bir mimar.
Cesurca yaşamış, bilmediği denizlere açılmaktan çekinmemiş, uzun hayatında yaşadıklarından ve dostluklarından süzdüklerini, “feylosofça” sentezlemiş
bir hayat bilgesi…

HAYAT TATLI ZEHİR
Nehir Söyleşi
Söyleşi: Ümit Bayazoğlu
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
19 YTL


Mavi forum

Selim İleri’den 40’ıncı yıl kitabı

Ünlü yazar Selim İleri, 40’ıncı sanat yılını yeni kitabıyla kutluyor. ‘Hepsi Alev’, Bizans İmparatoriçesi Irene’nin taht mücadelesini konu alıyor.

Kitabın ortaya çıkışının ilginç bir hikayesi var. 700’lü yıllarda Atina’dan İstanbul’a gelin getirilen Irene, tarihte gaddarlığıyla tanınsa da yaptığı yardımlarla ölümünden sonra azize ünvanını alıyor. Hain kadın tipinin arkasındaki bu kişilik, İleri’yi etkileyen faktör olmuş.

Selim İleri, “Tasarılarım arasında bir Bizans imparatoriçesinin yaşamını yazmak yoktu. Tam tersine 4. Murat’la ilgili bir proje vardı kafamda. Hatta bir kısmı yazılmıştı. 4. Murat ister istemez bu toprakların hükümdarı olması sebebiyle bu toprağın tarihini de merak eder diye düşündüm ve Bizans tarihine baktım. Oraya bakarken Irene karşıma çıktı” diyor.

Ünlü yazar, tarih dekorlu bir roman yazmanın zorluğundan da “O devri, o atmosferi, o eşyayı yaşatmak çok zor. Çok küçük, önemsiz gibi görünen ayrıntılardan bir yazar olarak çok gülünç düşebilirsiniz. Mesela o devirde gözlük yoktur, siz gözlük taktırırsınız, ki olmuştur buna benzeyen çok olaylar, bizim edebiyatımızda da olmuştur. Birisi de bunu keşfeder ve o romancının atmosferi yaşatmak açısından ne kadar zayıf kaldığı ortaya çıkabilir” sözleriyle bahsediyor.

40 yıldır edebiyatla içiçe olan İleri, başarısını sadık okuyucu kitlesine bağlıyor.

“Sanıyorum ki ben Cumhuriyet tarihinin edebiyat yoluyla, edebiyat çabasıyla geçimini sağlayabilmiş olan ilk yazarıyım” yorumunu yapan İleri sözlerine, “Daha önceki yazarlarımız ne yazık ki başka alanlarda çalışmak durumunda kalmışlar. Öyle bir okur oldu, beni bırakmadı bu okur 40 yıl boyunca. Tabi o okurlara çok büyük bir şükran duyuyorum” cümleleriyle sürdürüyor.

‘Hepsi Alev’, Doğan Kitap etiketiyle kitapçılardaki yerini aldı.

Mavi forum

Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap




YazaR : PeteR BoxcaLL
YayıN Ewi : CaReTTa YayınLaRı
EtiKeT FiyaTı : 80,00 YTL


Kitap, okumanın anlamı, neden okuduğumuz ve neleri okuyup neleri okumamamız gerektiği üzerine bir tartışmaya ve hararetli bir fikir alışverişine yol açacak gibi görünüyor. 960 sayfalık eser,bilgilendirici özelliğiyle tam anlamıyla bir referans kitabı olmasının yanı sıra, kendine özgü diliyle zevkle okunabiliyor. Kitaba yazılarıyla katkıda bulunanlar, 'ölmeden önce hangi kitapları okumamız gerektiğine ilişkin uluslar ve kültürler üstü bir fikir birliği oluşturabilecek benzersiz bir liste üretmek gibi bir iddia içinde olmadıklarını' söyleyerek, "Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap"ın, kendisini sınırlandırıcı bir liste olarak sunmaktan ziyade, çok çeşitli ulusal bağlamlarda okumalar yapmaya dair tartışmaları özendirip çoğaltmasını amaçladıklarını belirtiyor.

"Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap"ın genel editörlüğünü yapan Peter Boxall, kitap üzerinde çalışmanın kendisine roman türü hakkında pek çok şey öğrettiğini, aynı zamanda kitap sevgisinin ne denli bulaşıcı olduğunu, kitapların ne çok heyecan, dostluk ve keyif ürettiklerini de gösterdiğini söylüyor.

Peki ölmeden önce "hangi 1001 romanın okunması gerektiği" nasıl belirlenmiş? Ya böylesine kapsamlı bir konuyu, bu kadar sınırlı bir metinle anlatmanın zorluğu, hatta imkansızlığı!

Kitabın genel editörü Boxall bu soruların yanıtlarını şöyle veriyor:
"Bildiğim tek bir şey var ki, bir insanın okuması gereken tüm kitapları içeren ve okumadan da yapabileceği tüm kitapları dışlayan nihai liste, elbette ki asla hazırlanamaz; aynı zamanda, sayının bana dayatmış olduğu sınırlar, insafsız ve dar. Ele alınan temanın kapsamı düşünülecek olursa 1001, sonuçta ufak bir sayı. Burada yer alan her başlık, kendi daracık mekânı için savaşmak zorunda ve her bir yazı belirli bir konsantre enerjiyle, sanki hayat buna bağlıymışçasına çaresizlik içinde verilen bir kendine yer açma mücadelesiyle yüklü. Ve her bir roman, aslında, ölmeden önce okumanız gereken bir yapıt...

"Kitapta, 1001 romanın yazarıyla ilgili kısa bilgiler, yazarın aldığı ödüller, romanın yazım ve yayın tarihi, özgün adı ve orijinal dili gibi bilgiler de yer alıyor. Yayın tarihlerine göre listelenen romanların ilki 850 yılında yayınlanan 1001 Gece Masalları; sonuncusu ise Alman yazar Daniel Kehlman'ın "Die Vermessung der Welt / Measuring the World" isimli romanı (2005).
Genel editör Peter Boxall,

"Bu kitap üzerinde çalışmak bana roman türü hakkında pek çok şey öğretti. Aynı zamanda kitap sevgisinin ne denli bulaşıcı olduğunu, kitapların ne çok heyecan, dostluk ve keyif ürettiklerini de öğretti" diyor. Umuyoruz, bu kitabın hazırlanışında ortaya koyulan heyecanın, sevginin ve dostluğun bir kısmı onu okuyanlara da geçer.





Mavi forum

Diaspora Ermenileri'nin Soykırım Yalanları ve Mücadele Yöntemlerimiz




Yazar : TahiR TameR KumkaLe
Yayınevi :PegaSuS YayıncıLıK
Etiket Fiyatı : 12,50



Tarih şahittir ki; Türk milleti bilerek ve isteyerek ve bin yıldır birlikte yaşadığı Ermenilere ve ne de başka bir millete soykırım uygulamamıştır. Bizim milli karakterimizde milletlere ve ırklara düşmanlık yoktur. Ayrıca dini değerlerimiz de bunu kesin olarak reddeder.

Kitap, arşiv belgeleri arasında kaybolmadan Ermeni Soykırımı safsatasının geçersizliği hakkında ve halkımızı bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Bilinmelidir ki Türkiye bu davada tamamen haklıdır. Kitapta; haklı davamızda bilmek zorunda olduğumuz şu soruların cevapları yer almıştır.

• Diaspora Ermenileri kimlerdir? Bizden neler istiyorlar?
• Diaspora’nın Türkiye’ye yönelik hedef ve stratejileri nelerdir?
• Küresel Güçlerin Ermeni iddialarındaki yeri ve rolü nedir?
• Soykırım yalanlarının belgelerle kanıtlanmış doğruları nedir?
• 24 Nisan 1915 neden özellikle “Soykırım Günü” seçilmiştir?
• Ermeni soykırım yalanları dış ülkelerde neden destek buluyor?
• Osmanlı Dönemi Ermeni terörünün sebep ve sonuçları nelerdir?
• Cumhuriyet Dönemi Ermeni terörünü sebep ve sonuçları nelerdir?
• Ermeni terör örgütlerinin uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgisi nedir?
• Konuyla ilgili arşiv belgelerine dayalı bilgiler neden dikkate alınmıyor?
• BM Soykırım Sözleşmesine göre yapılanlar soykırım olabilir mi?
• İddia edildiği gibi Sevr Anlaşmasının bugün de geçerliği var mıdır?
• Yabancı tarihçiler ve gerçek bilim adamları konuya nasıl bakıyorlar?
• Türkiye Ermenileri konuya nasıl bakıyorlar ve neler yapıyorlar?

Küresel güçlerin denetimindeki diasporasının saldıralarını önlemek için;
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ OLARAK NELEP YAPILABİLİR
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HALKINA DÜŞEN GÖREVLER NELERDİR?
Ermeni meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele, Kars Antlaşması ile en doğru çözüm şeklini buldu.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1922)



Mavi forum

Kırcı 5-6-2 Tamam Reis




5-6-2 Tamam Reis... Kırcı, Ağca ve Bir Dönemin Cinayetleri

Yazar : Saygı Öztürk
Yayınevi : Ümit Yayıncılık

Etiket Fiyatı : 18,00 YTL


Ünlü yazar Emin Çölaşan, Saygı Öztürk için "Araştırmacı gazeteciliğin günümüzdeki önderlerinden" diyor ve bu kitabın önsözünde şunları yazıyor:

"Saygı'nın yeni kitabına da, büyük bir onur ve mutlulukla önsöz yazıyorum. Saygı bu kitabında da 'ulaşılmaz' belgelere ulaşmış ve hiç bilmediğimiz bazı gerçekleri gözler önüne sermiş. Bu kitap hem bir belgesel, hem de adeta bir macera romanı. Yine bir solukta okuyacaksınız ve çok şey öğreneceksiniz. Ve 'Bunlar Türkiye'de gerçekten olmuş mu' diye soracaksınız."

"Bahçelievler katliamının kilit ismi Haluk kırcı, "o gece" yaşananları, Bünyamin Adanalı, yıllar süren kaçak hayatını ve yaşadığı inanılmaz olayları ilk kez bu kitapta açıklıyor.

Abdullah Çatlı'nın Mebusevleri'nde kiraladığı evde Haluk Kırcı ile Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca niçin bir araya getirildi? Ağca, Çatlı'dan niçin korkuyordu?

"Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'dan "kelleni koparacağım" diye haber alan Abdullah Çatlı ne yaptı? Yeşil-Çatlı çatışmasında Kırcı hangi tarafta yer aldı?

"İki dişi kırık Malatyalı Mehmet Ali İçişleri Bakanı'na suikast yapacak" haberine rağmen, suikast niçin önlenemedi? Silah verip Ağca'yı niçin kaçırmak istediler? Asker elbisesiyle askeri cezaevinden kaçan Ağca, yakalandığında nikah masasında kim titriyordu?

İtalya'da iki Türk görevli tarafından 120 gün sorgulanan Ağca'nın bugüne kadar bilinmeyen ifadelerinden çarpıcı bölümler ilk kez bu kitapta.

İtalya Gizli Servisi, Ağca konusunu araştırırken, Genelkurmay Başkanlığı'na gönderdiği yazıda ünlü bir gazeteci için hangi iddiada bulundu?

Bu kitapta inanılmayacak olayları, belgeleriyle göreceksiniz.

Mavi forum

“Sarışın Kurt” Atatürk !

Attila İlhan’ın Atatürk’ü anlatan “O Sarışın Kurt” adlı senaryosu roman olarak yayınlandı.


Attilá İlhan’ın, Cumhuriyet’in ilanının 75. yıldönümünde film yapılmak üzere yazdığı senaryo, ölümünden sonra roman olarak yayımlandı. "O Sarışın Kurt" isimli kitaba giriş yazan romancı Selim İleri’nin ifadesiyle "görsel roman" niteliği taşıyan metinde, 1920’den, İzmir Suikastı’na kadarki çalkantılı dönem anlatılıyor.

Cumhuriyet’in ilánının 75. yılı vesilesiyle Atatürk hakkında uluslararası bir film projesi için kollar sıvandığında, filmin senaryosunu yazma görevi, doğal olarak Atillá İlhan’a düşecektir. Daha önce de bu konuda çalışmaları olan Attilá İlhan, oturup "O Sarışın Kurt" isimli senaryoyu kaleme alacaktır. Ne var ki, çeşitli nedenlerle uluslararası Atatürk filmi projesi rafa kaldırılmış ve senaryo da ortada kalmıştır. Bunun üzerine Attilá İlhan, senaryoyu roman haline getirmeye karar verir. Ölümünden sonra yayımlanan, "Gazi Paşa"nın devamı niteliğinde olacaktır bu roman. 1920’den başlayıp İzmir Suikasti ile son bulan romanı, bir üçüncü cilt takip edecek ve burada da Atatürk’ün ölümüne kadar olan dönem anlatılacaktır. İlhan’ın 2005 yılında ölmesi üzerine her şey yarım kalır. Ölümünden sonra, Yayınevi’ne teslim ettiği "Gazi Paşa" yayımlanır önce. Arkasından da, önemli bir kısmını romanlaştırdığı ama bir kısmı hálá senaryo halinde bulunan "O Sarışın Kurt" gelir gündeme. Son derece simatografik unsurlar barındıran romanla senaryo arası kitapta, Attilá İlhan’ın Mustafa Kemal’e ilişkin bütün fikirlerini bir arada bulmak mümkün.

YALNIZLIĞI NE BİLİRSİN

Hiç kuşkusuz, bize anlatılanlardan farklı bir Mustafa Kemal portresi var karşımızda. Özellikle, Mustafa Kemal’in Fikriye Hanım ve Látife Hanım ile olan ilişkileri, bambaşka bir perspektiften ekseninden tasvir ediliyor.

"Paşa, odada gidip gelerek soyunmaktadır; Látife ona ilgisiz görünür, bakışları hálá pencerede, sigarasının dumanları, halka halka, başının üstünde yükseliyor (...) Mustafa Kemal Paşa, Látife’ye dönerek, dargın bir sesle: -’...demek küçük hanım, yalnız kalmayı sevmiyor...’ Látife, hemen cevap vermez, sonra: -’...yalnız kalmayı severim... yalnız bırakılmayı sevmem. Paşa!’

Gázi gözlerini kısarak, karısına bakıyor; sırtına, gecelik niyetine maşlahını giymiştir, durgun ve dargın camlara yürüyor; mehtap aydınlığı ünlü profilini yaldızlamıştır; ona mı, kendi kendisine mi olduğu anlaşılmayan bir tarzda, kederli ve dargın konuşuyor: -’...yalnızlık mı? Onu sen ne bilirsin, çucuk!... ne demek olduğunu, bana sor..." (O Sarışın Kurt, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s.422)

GİRİŞİNİ YAZDI

Bugün artık olgun bir romancı olan Selim İleri’yi edebiyat dünyasıyla tanıştıran, ilk yazdıklarını okuyup yüreklendiren ve yönlendiren kişi Attilá İlhan’dı. Selim İleri de, yine Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında yayımlanan ve ünlü şairin hayatını anlatan "Nam-ı Diğer Kaptan, Attilá İlhan’ı Dinledim" isimli kitapta bütün bunlara değinmişti. İleri, sadece Attilá İlhan ile değil, bütün İlhan Ailesi ile de yakın dosttu. Son kitabın girişini de Selim İleri yazdı.

Mavi forum

Bugün olmasa da yarın bu gerçekle hesaplaşacaklar

Uzun yıllar polis adliye muhabirliği yapan Alper Turgut'un ilk kitabı, 'Sessizliğe Karşı.' Turgut kitabında sadece Türkiye'deki cezaevlerini değil dünyadaki cezaevlerini de anlatıyor. Hem 'içerden,' hem de 'dışarıdan' bakıyor cezaevi ve tecrit konusuna. 7 yıl süren ölüm oruçlarını anlatıyor bir bir. Tanıklıkları, gözlemleri ve hikayeleriyle, ıcj Aralık 'Hayata Dönüş'ten K.Armutlu baskınına ue son sürece kadar her bir noktaya değiniyor. Kitabı yazmaya iten nedeni tek bir cümleyle özetliyor: "Vicdan borcuydu."
GÜLŞEN İŞERİ
» Çok zor bir süreci ele almışsınız... Bir gazeteci olarak bu konuyu ele almak vicdani bir mesele miydi?
Evet. Bir de ben 96 ölüm oruçlarını da takip etmiştim. Daha sonra 1997 yılında da tutuklu yakınları geldiler, evlatlarının öleceğini, operasyonlar olacağını anlattılar. Böylece tutuklu yakınları ile tanışmış oldum. Yavaş yavaş gelenler arttı, bir süre sonra hapishanelerden mektuplar gelmeye başladı. Mektupların bir çoğu tecritten, ilerde olacak olan operasyondan söz ediyorlardı. Ve bir süre sonra ölüm orucu eylemi başladı. Daha yakından takip ettim. Kafamda şekillenmeye başladı. Birde hapishanelerden gelen mektuplar zaten sizi çok etkiliyor, tutuklulardan biri yazmış; "bunları okurlarınızla paylaşırsınız, ben dipsiz kuyudayım" diye. Bunları okudukça iç dünyanızda neler yaşayacağınızı düşünün.
» Bir yandan gazetecilik yapmak bir yandan da hassas bir konuyu ele almak ikilem yaşatmadı mı?
Gazetecilik yaparken, kitap yazmak zor iş. Bilgi toplamaya başladım. İlk olarak 2001 yılında Küçükarmutlu'yu yol eyledik. Hemen hemen her gün oradaydık. Bir süre sonra oradaki insanlarla dost olduk. Tabii ki yazmak inanılmaz zor geliyordu, gözünüzün önünde insanlar erimeye başlıyor. Ahmet Kulaksız ölüm orucunda iki kızını kaybetmişti o bana dedi ki, "Alper bu kitabı senin yazman lazım" İşte o zaman tamam dedim ben bu kitabı yazacağım. 5 yılda bilgi topladım. Sonra bir baktım ki, bir oda dolusu belge ve bilgi var.

» Kitap tutuklu yakınları tarafından nasıl karşılandı?
Tutuklu yakınları tarafından olumlu karşılandı. Benim için önemli eleştiriler onlar. Çünkü onlar için yazdım. Vicdan borcu için. Ahmet Kulaksız bir günde okudum dedi. Önemli olan buydu. Yazılan Türkiye'nin yakın tarihi, şimdi söylenmiyor belki ama bir süre sonra eylemin büyüklüğü ortaya çıkacak. Biliyorum ki cezaevi gerçeği 10-15 Yıl sonra anlaşılacak. Bu gerçekle daha sonra hesaplaşacaklar.
» Kitapta tanıklıklara da yer vermişsiniz, bunlardan dikkat çekeni ise bir asker...
Hayata dönüşte oradaydım. Oradaki askerlerle konuştum.

Hayata Dönüş Operasyonu'nda gördüklerine dayanamayıp istifa eden gardiyanla konuştum... Tutukluların ve gardiyan Yıldız Ercan'ın iddialarını düşündüğümüzde ve yan yana koyduğumuzda, devletin bütün iddiaları çürüyor. Onlar en başında şunu demişlerdi, "kendilerini yaktılar." Ama kendilerini yakanların sayısı belliydi. 12 Aralık'ta Çanakkale'ye yola çıkmışlar, ama arabulucular o sırada hâlâ görüşmedeydiler. Yani 12'sinde yola çıtaklarına göre emir çok önceden verilmişti. Müthiş bir sansür vardı tabii ki ve bu sansür Behiç'e kadar devam etti. 1996 ölüm orucunu düşünüyorum, binlerce kişi yürüyordu, eylemler yapılıyordu ama 2000 yılı için bunu söylemek zor. Duyarlılık kayboldu. Behiç Aşçı'nın son günlerinde insanlar silkelendi ve ara verildi eyleme.
» Eylemin uzun süreye yayılması insanları acıya alıştırdı diyebilir miyiz?
Bilim adamlarının açıklaması vardı, acı ile ilgili çok fotoğraf, çok yıkıntı gösterirseniz insanlar o acılara alışır ve acılar etkisini yitirir diye. İnsanlar dizilere ağlıyor, haberleri izlemiyorlar. Daha fazla acı çekmemek için ya da kaçış.

» Cezaevi süreçlerini ve ölüm oruçlarını anlatırken aralarda da kurgulanmış bir hikâye var...
Bazı arkadaşlar bunu başka dille nasıl verilir, diye düşündüler ama bu başka bir dille verilemezdi. Çünkü olayın kendisi acı. 19 yaşında birinin ya da, bir annenin ölmesi çok acı. Hatta o anneler okuma yazma bile bilmiyor. Bilmemesine rağmen tecridi anlayabildiler, bir çok okur-yazar bunlara kulaklarını tıkarken. O kurguyu hikâyeyi kolaylaştırmak için koydum. Sonuna da cezaevi tarihçesini koydum. Ama okuyuculara tarihçeden başlamalarını önerdim.

» Kitaba bilgi toplarken zorluklar yaşadınız mı?
Bazı ailelerin tepkili olduğunu biliyordum. Bazı insanlardan bilgi almak kolay değildi. Kimisinin durumu ağır, anlattıra-mıyorsunuz. İnsan hikâyelerinde zorlandım. Arka arkaya yazıyorsunuz; öldü, yaşıyor... Öldü, yaşıyor... Bunların bir çoğunu da tanıyorum ben. Bir gidiyorsunuz 40 kilolarda, bir gidiyorsunuz ölüm döşeğinde ve ölmüş. Bir süre sonra o ruh hali size yansıyor. Hiç kolay değil. Devlet bunlara terörist diyor. Medya onaylıyor. Burada yaptığım şeyi "teröristlere kitap yazılmış" olarak algılanacak. İnsana dair kitap yazılmış demlemeyecek. İnsan hikâyesi unutulacak. Bu çok acı.

» Kitabı yazmaktan vazgeçtiğiniz anlar oldu mu?
Ağır bir konu zaten. Tabii ki kitabı kapattığım anları çok yaşadım. Vazgeçtim. Ama vazgeçmekle olmuyor. Bir şekilde tekrar döndüm. Uğurlu kitap dedim, çünkü matbaadayken ölüm orucuna ara verildi. Şimdi iki kitap yazıyorum akıp gidiyor.

» İlk kitabınız olmasının da etkisi olmuş olabilir mi?
Tabii ilk kitap korkutuyor. Ne olacak, nasıl eleştirilecek, tepkiler ne olacak vs. Bütün üniversitelere, barolara vs gönderdik. Kitap okunsun, bunu istiyorum ben.

»Yazarken korku yaşadınız mı? Acaba dava açılır mı diye?
Böyle bir süreci kurgusal yazanlar "buradaki isimler hayal ürünüdür" deyip kurtuluyor. Ama gerçek isimler, gerçek durumlarda bu mümkün değil. Ben bu süreci yaşayan, gerek tanıklarıyla, gerekse kendi gözlemlerimle isimlerini kullanarak yazdım. Hukukçularla konuştum, dava açılabilir diyorlar. Bu beni korkutmuyor, göze alarak yazdım zaten.
»Devamı olacak mı kitabın?
Olmasını düşünüyorum. Kurgusal öyküde de şimdilik son dedim. Vefa borcu ödendi ama eksik ödendi diye düşünüyorum.
» Bu kadar uzun süren eylemde tecritin anlatılmamasını neye bağlıyorsunuz?
Evet tecrit konusu anlatılmadı. 0 yalnızlık, o delirten hücreler anlatılamadı. Hayata dönüş anlatıldı çünkü somut bir şeyler vardı, insanlar silahları gördü, helikopterlerin cezaevi üzerinde uçuştuğunu gördü. Orada bir görüntü vardı. F tiplerini görmek mümkün mü? Orada insanların neler yaşadığını, sadece o hücrelerde yaşayanlar biliyor. Bundan dolayı içerden dışarıya bilgi akışı da yok.




Mavi forum

TUNA KİREMİTÇİ VE YALNIZLIK SIRRI.............

Özel bir tanıtım kampanyası yapılmadan sessiz sedasız yayımlanan ilk romanı Git Kendini Çok Sevdirmeden'in okuyucudan gördüğü ilgiyle edebiyat çevrelerini şaşırtan Tuna Kiremitçi, ikinci romanı Bu İşte Bir Yalnızlık Var'da yine yalnız, yine hayat yorgunu, yine yitik bir geçmişe özlemle bakan, gelecek beklentisiz insanların dünyasında geziniyor.
Tuna Kiremitçi'nin ilk romanı Git Kendini Çok Sevdirmeden'de 40'lı yaşlarında bir kadının hüznüne eşlik etmiştik. Bu kez aynı yaşlarda bir erkek var Bu İşte Bir Yalnızlık Var'ın merkezinde; Mehmet, bir zamanların tutulan müzisyeni, şimdilerde ders verip gitar tamir ederek kazanıyor hayatını. İçkiyle başı dertte; bir süre bırakmış ama göğüslemek zorunda kaldığı sorunlar nedeniyle yeniden başlamanın kıyısında. Alışıldık roman kahramanlarından biraz farklı; mesela bir entelektüel değil, ne Fellini filmlerinden haberdar ne siyasi gelişmelerden…
Temel insanlık halleri üzerinde kurulmasına rağmen Bu İşte Bir Yalnızlık Var'da varoluşsal meseleler üzerine uzun uzadıya sorgulamalara girişmiyor, ağır hesaplaşmalarla okuyucuyu bunaltmıyor Tuna Kiremitçi, ama onların yerine okuyucuyu sarıp sarmalayan hüzünlü bir atmosfer kurmayı başarıyor.
Sadece edebiyat çevreleri değil, Tuna Kiremitçi'nin kendisi ve yayımcısı da şaşırmıştı okuyucunun Git Kendini Çok Sevdirmeden romanına gösterdiği teveccühe. İtiraf etmeliyim ki severek okuduğum bu romanın böylesine geniş bir okur profili yaratacağını ben de hiç düşünmemiştim. Sanırıyorum Git Kendini Çok Sevdirmeden'in etrafında oluşan bu beğeni ortaklığının analizi önemlidir. Ne var ki bir yazarın 'konularını nereden aldığını, bu konularla bizi etkileyip duygulandırmanın nasıl üstesinden geldiğini, ruhumuzda uyanabileceğine hiç ihtimal vermediğimiz heyecanların içimizde doğmasını nasıl sağladığını bilmek' eskiden beri eleştirmenlerin ilgisini çekmişse de, ortaya sürülen iddiaların iyi bir roman yazmanın gerek ve yeter şartı olmadığı ya da benzer bir hikayenin hiç de aynı tadı vermediği bilinmektedir. Çünkü bir edebi metnin yöneldiği düşünsel ve duygusal dünyanın okuyucuda karşılık bulması basitçe konu seçimine indirgenemez.
Git Kendini Çok Sevdirmeden'de yitirdiği çocuğunun yasını tutan bir annenin dramı vardı. Bu İşte Bir Yalnızlık Var'da ise Mehmet, hem artık yüzünü bile hayal etmekte zorlandığı annesini hatırlıyor hem de hikaye boyunca Nihat abisinin yaklaşan ölümüyle yüzleşiyor. Yalnızlık, nihilistçe duygular yeşertiyor kahramanların zihinlerinde. Mesela Mehmet, kızı Ezgi ile hafta sonları buluşmalarının keyfini çıkartırken bile sonraki bir zamanı düşünmekten alamaz kendisini; "Yıllar sonra koca kız olduğunda, sahil şeridinde sivilceli bir oğlanla el ele yürürken, karşı kıyıdaki yalılara ya da kayıkhanede şarap içen balıkçılara baktığında babasını hatırlayacak…"
İnsani ilişki eksikliğinin travmalarını, aşkların sınırlarını, kaçınılmaz sonları dile getirmekte de çok başarılı Tuna Kiremitçi. Herkesin paylaşabileceği bir ruh durumunu basit cümlelerle can alıcı ayrıntılarda yakalayıveriyor:
"Can sıkıntısı galiba akıcı bir şey. Yıllarca uğraşarak kendisine bir gedik açmayı başarıyor. Sonra da akıyor içimize. Orayı binlerce şeyle tıkamaya çalışıyoruz tabii; sabahları becerebildiğimiz kadar sıcak bir bakışla, bebeğin ilk yürümeye başladığı anın hatırasıyla, bütün gece parlatılmış 'seni seviyorumlarla', hala medet uman 'ben de seni'lerle, her şeyle… Ama sonuçta sıvı bu. İnsanın gözeneklerine bile sızıyor."
Tuna Kiremitçi'nin romanlarını belki de kendi bireysel öykümüzü evrenin öyküsüyle çakıştırır gibi hissettirdiği için seviyoruz, belki de Bozcaada'da Yannis Bey'in Mehmet'in şarkıları için söyledikleri tercüman oluyor hislerimize; "Şarkılarınızda insana dokunan bir şey var. Güzel, içli bir şey… Bence hepimiz kalbimizin derinliklerinde aynı şeye ihtiyaç duyuyoruz. Bir şey kalbimizi yakalasın, yalnızlığımızı gidersin istiyoruz. Sahiden güzel bir şarkı bunu yapabiliyor."
Tuna Kiremitçi'nin Bu İşte Bir Yalnızlık Var'ı gibi güzel bir roman neden yapmasın?



Mavi forum

Öcalan kitap yazdı

'Hayat Tatlı Zehir' Boysan'ı anlatıyor



Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 'Nehir Söyleşi' dizisi kapsamında 'Hayat Tatlı Zehir - Aydın Boysan Kitabı'nı okuyucularla buluşturuyor.

Cesurca yaşamış, bilmediği denizlere açılmaktan çekinmemiş, uzun hayatında yaşadıklarından ve dostluklarından süzdüklerini sentezlemiş Aydın Boysan, 55 yıllık mimarlığını, 60'ından sonra başladığı yazarlığı Ümit Bayazoğlu'na anlattı:

"İnsanlar en çok, ölüm ve hastalık gibi şeyleri ciddiye almış görünüyorlar. Kolayına kaçmak bu! Zor olan, neşeyi ciddiye almak.

Yaşayışın sözünü etmekten kaçınmak, korkaklık olur. Bir dostun başka dünyalara göçüşü, cenazesinin kalkışı... Yürek yakmaz da ne eder? Ama o ateşi gömmeli…

Neden mi? Küllenmeyen ateş biter. Bilmez kalorifer çocukları, ertesi sabah karıştırılan mangaldaki minicik kıvılcımların, nasıl yürek ısıttığını... Göçen dostları, tıpkı ateşi küller gibi, sevgiye gömmeli, ara sıra da açıp yüzünü görmelidir.

Gidenleri sevgimize gömdük, kalanlara bir çift sözüm var: Gitmeye acelemiz yoktur!"

Kitap, 19 YTL satış fiyatıyla piyasaya çıktı.





Mavi forum

"Sonsuz Gençlik Tröstü"


Marco Polo'nun izinde Çin'e yolculuk


Romanın öyküsü geniş bir coğrafyayı kapsıyor

Mavi forum

1996'da Ülker Sokak'ta neler oldu?



47 bin dolarlık kitap

Gazap Üzümleri'nin ilk baskısı 47 bin 800 dolara satıldı...




Ünlü yazar John Steinbeck’in "Gazap Üzümleri" romanının ilk baskısı açık artırmada 47 bin 800 dolara satıldı.

Bonhams & Butterfields tarafından düzenlenen açık artırmada, "Fareler ve İnsanlar" romanının ilk baskısı 7768, "Cennetin Doğusu" 8365, "Bitmeyen Kavga" 11 bin 3 dolara alıcı buldu.

Los Angeles Times’ın haberinde, satışa çıkarılan kitapların, yazarın 1992’de ölen kardeşi Elizabeth Steinbeck Ainsworth’a ait olduğu belirtildi.

Ailenin kitapları, Steinbeck’in bazı romanlarını yazdığı California’daki evin onarımını finanse etmek için satışa çıkardığı belirtildi.

Kitapların satışından 200 bin doların üstünde gelir elde edildiği bildirildi.

Mavi forum

Sadece Aptallar 8 Saat Uyur

Yazar : ERDAL DEMİRKIRAN Baskı Yılı : 2006 Yayın Evi : KASHNA YAYINLARI Sayfa : 335
Aklı Başında olan hiçbir insan, ömrünün üçte birini yastığa bağışlamaz.
Bu kitap,
“Erişkin bir insan günde en az 8 saat uyumalıdır.” palavrasını ve / veya önyargısını kırarak 8 saat uyumanın bir alışkanlıktan ibaret olduğunu öğretmektedir. 4 saat uyuyarak 8 saat uyumuş gibi zinde uyanmayı da anlatan kitap, bunun nasıl yapılabileceğini öğretmektedir.
60 yıl yaşadığı varsayılan sıradan bir insan, ömrünün 15 yılını çocuklukta, 15 yılını gıvır zıvır işlerde, 20 yılını da uykuda geçirmektedir ki bu hesapla geriye 10 yıl kalır. Ancak bu aynı sıradan insan, 8 saat yerine 4 saat uyursa, ömrünün sadece 10 yılını uykuda geçirecek ve böylece 10 sene daha fazla yaşamış olacaktır. Bunu başardığında ise sıradanlığı sona erecek ve sıra dışı başarılar elde edecektir; çünkü sıra dışı başarılar elde edenler tüm başarılarını bu ikinci 10 yıla borçludurlar. Keops, Da Vinci, Edison, Newton, Dostoyevski, Armstrong gibi…
Hipotalamus Hediyeli Kitap (İlk defa) Kitabın sağ üst köşesini keserek söz konusu köşeye bir kutu yerleştirdik. Kutunun içine ise kitabın ilerleyen bölümlerinde adı sıkça geçecek olan 'Uyku Kontrol Merkezi'ni koyduk. Kitaba göre, okuyucu uykusunu azaltmak için bu merkeze hükmettiğine inanmak zorundadır.
Aslında uyku sıkıcı bir konudur. Çevrenizde biri uykudan bahsedince esnemenize engel olamazsınız çoğu zaman. Ancak yazar bu konuyu roman formatında işleyerek öyle eğlenceli bir hale getirmiş ki; kitabı bitirmeden uyumak neredeyse imkansız gibi. E tabi kitabı bitirdikten sonra da…




Mavi forum

Zifir




YazarOrkun Uçar
YazarBurak Turan
Yayın EviAltın Kitaplar
DilTürkçe
Baskı Tarihi2007
Boyut14x 2x 20
Sayfa Sayısı 400
MedyaCiltsiz


İki yılda °°°°l Fırtına serisiyle bir milyondan fazla okura ulaşanORKUN UÇAR, BURAK TURAN ile beraber, yine benzersiz bir eserle karşınızda.ORKUN UÇAR ve BURAK TURAN'ın yazdığı ZİFİR, SAYGIN ERSİN'in editörlüğünde,sizleri her satırda içine çekip benzersiz bir heyecan yolculuğuna çıkaracak!Cinler, insanlar, şeytanlar ve isyankâr melekler... Zifiri bir savaşın eşiğinde!... Hacer-ül Esved'de gizlenen sır neydi?... Amerikan askerleri Kabe'ye niye baskın yaptı?... Papa ve Amerikan Başkanı Bush nasıl öldürüldü?... Dünya insan kanına nasıl boğuldu?... Cehennemde büyük savaş!... Şeytan'ın orduları yeryüzünde savaşıyor!... Karanlık çağlarda, insan öncesi Dünya'da yaşananlar!... Kız Kulesi'nin altındaki sır neydi? YAZARLAR HAKKINDAOrkun Uçar: 1 Haziran 1969'da Kocaeli-Gölcük de doğdu. İ.Ü İletişim Fakültesi'nden mezun oldu. Uzun yıllar gazete ve televiz-yonlarda çalıştı. Burak Turan: 25 Eylül 1980 yılında Bursa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir'de lise öğrenimini Bursa'da yaptıktan sonra üniversite öğrenimi için İstanbul'a gitti. Yönetim Bilişim Sistemleri bölümü'nü bitirdi.YAZARIN ALTIN KİTAPLAR'DAKİ DİĞER KİTAPLARIOrkun Uçar'ın diğer kitapları: °°°°l Fırtıra 2: Kayıp Naaş / °°°°l Fırtına 3: Kızıl Kurt / Asi

Mavi forum

Büyük Korku Kitabı





Yazar Kolektif
Yayın EviAltın Kitaplar
DilTürkçe
Baskı Tarihi2007
Boyut14x 2x 20
Sayfa Sayısı 112
MedyaCiltsiz




Büyük Korku Kitabı, gerilim ve korku edebiyatının değişik pek çok örneğinin bir araya getirildiği seçkin bir çalışmadır. Ed-gar Allan Poe, Guy de Maupassant, Robert Louis Stevenson, Charles Dickens gibi ünlü birçok yazarın korku ve gerilim öy-külerinin resimlenerek uyarlandığı bu çalışma, 12 yaş üstü çocukların ve gençlerin fantastik dünyalarına yeni bir boyut geti-riyor. Okurların kendilerini 19. yüzyılın korku ve gerilim türünün en zengin ve verimli zamanında bulacakları Büyük Korku Ki-tabı, tek bir ciltte toplanmış 21 öyküden oluşuyor. Ölüm, Hastalık ve Delilik, Zihin Gücü ve Kötülük başlıkları altında toplanan bu öykülerle çocuklar; vampirler, kurt adamlar, cadılar ve hayaletlerle tanışacaklar!

Mavi forum

Livaneli’nin romanı ABD’de finalist



Zülfü Livaneli’nin “Mutluluk” adlı romanı, ABD’deki kitap zinciri Barnes&Noble’nin “Yeni büyük yazarları keşfedin” programı kapsamında her yıl verdiği ödüllerin roman dalındaki 3 finalisti arasında yer aldı.
Zülfü Livaneli, yaptığı yazılı açıklamada, Amerika’da “Bliss” adıyla yayımlanan “Mutluluk” adlı romanının, ABD’de binin üzerinde kitabevinin sahibi olan Barnes&Noble’ın her yıl verdiği prestij ve para ödüllerinin roman dalındaki üç finalistinden biri olduğunu bildirdi.
Ödüllerin 28 Şubat tarihinde törenle sahiplerine verileceğini dile getiren Livaneli, tüm finalist yazarların Barnes&Noble’ın New York Lincoln Triangle mağazasında kitaplarından bölümler okuyacaklarını belirtti.

Zülfü Livaneli, keşif ödüllerinin bir önceki yıl tanıtılan kitapların en iyilerini ödüllendirmeyi ve edebi kaliteye sahip eserlerin kitap kalabalığında gözden kaçırılmamasını sağlamayı amaçladığını kaydetti.

Romanının bir yıl boyunca binden fazla Barnes&Noble mağazasında “Büyük bir yazarın keşfi” başlığı altında özel biçimde tanıtılacağını dile getiren Livaneli, New York’un yayınevlerinden St. Martin’s Press tarafından 2006 yılının Ekim ayında yayımlanan ve “Sonbahar döneminin kitabı” seçilen romanından bölümler okumak ve ödülünü almak üzere Barnes&Noble’nin davetiyle Şubat ayı sonunda New York’a gideceğini bildirdi.

Mavi forum

Ulusal Sol İdeoloji .............




Gökçe Fırat
Ulusal Sol İdeoloji

Güçlü ideoloji, kitleleri peşinden sürükleyen ideoloji, ancak kendi terminolojisini yaratan ideolojidir. Bu bakımdan gerek liberalizm, gerekse Marksizm, kendi kavramlarını yerleştirmeyi başarmıştır. Gerek liberalizmin gerekse Marksizmin ideolojik dünyada da, gerçek dünyada da hakimiyetinin altında yatan asıl sebep budur. Ezilen dünya kendi terminolojisini yaratmadıkça, tüm ezilen dünya aynı dili aynı kavramlarla konuşmadıkça ezilen dünyanın bugünkü durumu devam edecektir.

Mavi forum

Müttefik Kuşatması...........




Gökçe Fırat - Erkin Yurdakul
Müttefik Kuşatması



1. baskı, 808 sayfa, 20 YTL


İÇİNDEKİLER
TÜRKİYE İÇİN ULUSAL GÜVENLİK STRATEJİSİ
-Dumlupınar Stratejisi
-Müttefik Kuşatması Altında Ulusal Güvenlik Stratejisi
-Türk Tezi
-Milli Güçlerin Yol Haritası

KAFKAS SEDDİ PROJESİ

-Yahudi-Kürt-Ermeni Seddi
-Ortadoğu’da Türk Ufku
-Kerkük’te Susan Diyarbakır’da Susar
-ABD’nin Türkiye Planı: Kuzey Irak’tan Çık, Irak’ta Boğul

ABD’NİN YENİ SÖMÜRGECİLİĞİ
-ABD’nin Irak Saldırısı: Klasik Sömürgeciliğe Dönüş

TÜRK-ABD SAVAŞI
-ABD Nereyi İşgal Edecek, Irak’ı mı, Türkiye’yi mi?
-Türkiye’yi Hedef Yapan Şer Eksen: ABD-İngiltere-İsrail
-Stratejik Düşmanımız: Amerika
-NATO’dan Kurtulma Fırsatı

AMERİKANCILIK VE ATATÜRKÇÜLÜK

-Irak’ta İşgale Ortak Olmak mı, Mustafa Kemal Tavrı mı?
-Amerikancı Savaş Hükümetinin Ordu'yu Tasfiye Planı
-AKP, Şeytan’ın Emrinde!

TÜRKİYE’DE TURUNCU DEVRİM

-ABD’nin sivil darbeleri: Gürcistan, Türkiye, Kıbrıs

İÇ KUŞATMA

-Türk’ün Ateşle İmtihanı
-Cumhuriyet Gitti... Hilafet Geliyor!!!

PKK’NIN SİYASALLAŞTIRILMASI

-AB Kuşatmasının İkinci Cephesi: Güneydoğu

KIBRIS: MİLLİ DAVADAN KAYBEDİLEN DAVAYA

-Batı ile Hesaplaşma Kıbrıs’ta Başladı
-Milli Dava’yı Neden ve Nasıl Savunmalıyız?

11 EYLÜL VE SONRASI

-Emperyalizm ve Şeriat “İkileminde” İlerici-Devrimci Tavır
-11 Eylül: Karargah Bir Kere Basıldıktan Sonra...







Mavi forum

Soykırıma karşı belgeler konuşuyor

Soykırım iddialarına orijinal belgelerle yanıt.. Bu kitaba dikkat !


“1914 Kış- 1915 ilkbahar aylarında biz Kafkaslardaki bütün Ermeniler ittifak Devlerinin tam bir zafer kazanacağından ve Türkiye’nin yenilip parçalanacağından çok emindik. Ermeni halkının bağımsızlığına kavuşacağına inanarak büyük ümitlere ve coşkuyla ayaklandık.”

Mavi forum

ayrıntılarda saklı tarih

ayrıntılarda saklı tarih




Tarihte olaylar zamanına, zeminine, önemine ve tarihçinin bakış açısına göre ele alınır. Kitabın kapsamına göre bu bazen bir kaç satırla sınırlı kalır. Bazen de hiç değinilmez. Oysa bir tarihsel sürecin yoğunluğu içerisinde ayrıntı gibi görünen olaylar, bir başka zaman aralığında tarihe ışık tutan tanıklıklara ve yol göstericiliğe dönüşür.Günümüzde, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sürecine ilişkin art arda yayınlanan kitaplar o döneme ilgiyi artırmış, ilk kaynaklara yoğunlaşmayı sağlamıştır.Bu kitap Osmanlı nın son dönem, Mütareke ve Milli Mücadele dönemine ilişkin çeşitli olayları ele alıyor. Ayrıntılarına iniyor. AYRINTILARDA SAKLI TARİH i gün ışığına çıkarıyor. Kitap İçindekiler bölümüne göz atıldığında da görüleceği gibi birbirinden ilginç yedi makaleden oluşuyor. Her olay o dönemde yayınlanmış olan gazete haberleri ve güncel yorumlarla desteklenerek irdeleniyor.Olaylar, toplum tarafından anımsanan ve genellikle bilinen olaylar olsa bile, güncel haberler ve yorumlarla birlikte ele alınınca bilinenlerin ötesinde, ne denli farklı içeriklere sahip bulundukları gözler önüne seriliyor. Böylece günlük gazetelerin haber ve yorumlarından yararlanılarak; üzeri küllenmiş -hatta örtülmüş- bazı olayların analiz edilmesiyle ne denli önemli rol oynadıkları, örneklenerek anlatılıyor.


Mavi forum

DERİN DEVLET



Bülent Ulusu'nun uyardığı gazeteci

12 Eylül 1980'den sonra Başbakan Bülend Ulusu , 1967'den beri tanıdığı gazeteciyi makamına çağırdı ve "Telefonda konuşurken dikkat et" diye uyardı..O gazeteci anlatıyor...



"12 Eylül 1980'den sonra Başbakan Bülend Ulusu , 1967'den beri tanıdığı gazeteciyi makamına çağırdı, bir süre söyleşti. Gazeteci, Başbakan'ın çağırış nedenini söyleşi boyu çıkaramadı. Güncel, fakat önemli olmayan konulara değiniliyordu.
Gazeteci izin istedi, kalktı. Başbakan Ulusu, ayrılırken kulağına eğildi. "Telefonda konuşurken dikkat et" dedi. Gazeteci şaşırdı. Bir başbakan, bir gazeteciyi dostça uyarıyordu. MİT, Başbakanlık'a bağlıydı. Başbakanlık'tan ayrılan gazeteci, bir süre düşündü.
Son zamanlarda telefonda kiminle ne konuştuğunu anımsamaya çalıştı. Birden ampul yandı. Jeton düştü: 30 Ağustos'un yaklaştığı günlerdi. Tuzla'da tatilde olan Demirel aramış, gazeteci, Orgeneral Haydar Saltık 'ın MGK Genel Sekreterliği'nden "şutlanması" nı MGK üyelerinin aralarında kararlaştırdıklarını söylemişti.
Telefon görüşmesi teybe alınmış, çözülmüş, metnin bir kopyası Başbakan'a, bir kopyası Çankaya Köşkü'ne ve herhalde bir kopyası da MGK Genel Sekreterliği'ne gönderilmişti.
"O gazeteci bendim" diyor Cüneyt Arcayürek..
ARCAYÜREK'İN DERİN DEVLETİ
Cüneyt Arcayürek, Detay Yayıncılık'tan çıkan "Derin Devlet 1950-2007-Darbeler ve Gizli Servisler" adlı kitabında son yıllarda sıkça kullanılmaya başlanan "derin devlet" kavramını tüm yönleriyle ele aldı. Derin devlet kavramını enine boyuna, yaşanan olaylarla birlikte okuyucularına anlatan Arcayürek, kitabında "Şurası bir gerçek; Türkiye'de gladio benzeri bir örgütün varlığı yadsınamaz. Bu örgüt, açıkça söylenmiyor ama Özel Harp Dairesi içinde yuvalanmış, başına buyruk bir örgüt. Yasadışı! CIA tarafından besleniyor. ABD yararlarına hizmet veriyor" diyor.
Derin devlet, gladio, kontrgerilla gibi sıkça tartışılan, ancak içeriği konusunda çok da fazla bilgi sahibi olunmayan kavramları tarihi süreç içerisinde ele alan Arcayürek, "buzdağının altındaki gücün" kimler tarafından yönetildiğini ve devlet içerisindeki gücünü usta kalemiyle okurlara aktarıyor.

DERİN DEVLET NEDİR?

Kitapta yer alan bazı ilginç bölümler şöyle:
Derin devlet nedir? Derin devlet aslında kontrgerillanın başkalaşmasıdır. Her ülkede farklı adlarla anılan örgüt, NATO tarafından organize edilir. Faaliyetleri tüm ülkelerde başbakan ve cumhurbaşkanı düzeyinde izlenir. Elemanları, ağırlıklı olarak Panama ve Amerika'da eğitim görürler. 11 Eylül sonrasında NATO tarafından revizyondan geçirilmiş ve ellerindeki teknoloji iyileştirilmiştir. Şu an kendilerine ait özel hapishaneleri de vardır.

1973 YILINDA TÜRKİYE'DE
İtalya'da patlayan gladio skandalı, kısa sürede NATO ülkelerini sardı. Önce Yunanistan'da görüldü, sonra Almanya'da. Alman RTL televizyonu, Hitler 'in özel kuvvetleri SS'nin eski üyelerinin Almanya'nın gladio örgütünün birer parçası olduğunu kanıtlayan özel bir rapor yayımlayarak Almanya'yı şoke etti. Yunanistan Savunma Bakanı eski bir askeri ataşenin gladio savlarına itibar etmedi, "Hükümetin korkacak hiçbir şeyi yoktur" mealinde demeçler verdi.
Ve... Gladio, Türkiye'deki adıyla kontrgerilla, 1973'lerde Türkiye'ye teşrif etti...
Şurası bir gerçek; Türkiye'de gladio benzeri bir örgütün varlığı yadsınamaz. Bu örgüt, açıkça söylenmiyor ama Özel Harp Dairesi içinde yuvalanmış, başına buyruk bir örgüt. Yasadışı! CIA tarafından besleniyor. ABD yararlarına hizmet veriyor.

MİT BAKKAL DÜKKÂNI GİBİ ÇALIŞIYORDU

MİT yasasından önce, gizli servis bir bakıma "bakkal dükkânı" gibi çalışıyordu. Servisin maddi yönü ile işleyişi şöyle özetlenebilirdi: Başbakanlık "örtülü ödeneğinden" ya da başka kanallardan -herhalde "dost" servislerden- gelen paraları "reis" alırdı. "Reis" gizli servisi yönetenin kısaltılmış adıydı.
Kasaya koyardı... Sonra servisin " hesap amirini" çağırır, "şuraya şu kadar, buraya bu kadar gidecek" hesabı ile para dağıtımı yapardı.
Çoğu kez reis, kasasındaki deftere dağıtımı yazardı. Giren çıkan paraların bir dökümü olabilirdi. Örneğin, CIA'dan alınan paralar gibi. Bunlar imza karşılığı alınırdı. Amerikalılara sorsan, "Verdik" demezlerdi, diyemezlerdi. Örtülü ödenekten gelen paranın miktarı elbet bilinirdi. Başbakanlık Müsteşarlığı'ndan alınıyordu. Müsteşar da bu kanaldan giden paraları bir "deftere" yazıyordu. Bunun dışında "dostlardan" alınan paranın "kaydı" düşülmüyordu. O günleri tanımlayan bir ifadeye göre "Gelir-gider hesabı daha sağlıklı olmalıydı. Çünkü 'bir defter' tutulur, bir yanına 'gelir' , öteki sayfasına 'gider' yazılır ve paranın hem kaynağı hem de kullanıldığı iş bilinirdi."
CEMAL GÜRSEL'İ ÜZEN BİLGİ
MİT'in gözleri ve duvarlara dayalı kulakları, çoğu zaman devleti yönetenlere de çevrilirdi. 1963'ten sonra bir gün, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel 'i bir MİT yetkilisi ziyaret etti. "Baba" Cemal'e "çok yakın biri hakkında 'maruzatta' bulunacaktı." Cemal Gürsel dinledikçe rengi değişti, neredeyse kriz geçirecekti.
Cumhurbaşkanı'nın "çok yakını" , Bulgar gizli servisi ve bu servis aracılığıyla Sovyet ajanları ile sık sık görüşüyor, "bilerek ya da bilmeyerek 'bazı bilgiler' veriyordu". İlk bakışta bu ilişkiler "çok yakın" kişinin mesleğini yürütürken sürdürdüğü doğal ilişkiler izlenimini veriyordu. Gümrüklerde kimi işlemler, dışsatım ve alım türünden yasal birtakım işler... Ama MİT'in dinleme araçlarına takılı kulağı kimi görüşmeleri dinlemişti. Gürsel'in "çok yakını" nı uyarması gerekiyordu.
BÖCEKLER DEMİREL'İ DİNLİYOR
12 Eylül'den sonra MİT; gözlerini, kulaklarını Demirel'in Güniz Sokak'taki evine ve çevresine çevirdi. İlk önce Demirel'in konutunun tam karşısındaki apartmanda bir daireye yerleşti. Sonra evin hemen yanında yapımı tamamlanan bir başka apartmanda bir daire kiraladı. Gelen giden gözleniyor, "uzaktan da dinleme becerisine sahip 'böcek' lerle" Demirel'in çalışma odasındaki konuşmalar teybe alınıyordu. MİT'in hangi yöntemlerle çalıştığını yakından bilen Demirel, gizli servisin yan binada kiraladığı ve bir ticaret firması süsü verdiği dairede hangi yoğun çalışmalar içinde olduğunu kolaylıkla tahmin edebiliyordu. Umursamıyordu. Ancak son kez Zincirbozan'a sürüldüğünde evinin bütün odalarını kontrol ettirdi. Dinleme aracı arattı. Duvarlar temiz çıktı.
CIA'NIN GİZLİ ÇAMAŞIRLARI
Türkiye'deki darbelerde rol oynayan CIA'nın marifetleri sadece iç kaynaklardan edinilen bilgilere dayanmıyor. Örneğin 11 yıl CIA'da çalışan Philippe Agee , örgütün kirli çamaşırlarını şöyle açıkladı: "Yunanistan, Güney Kore, Filipinler, İran, Portekiz, Endonezya'da CIA duruma müdahale edip faşizmin zaman zaman yerleşmesini sağlamıştır. Askeri darbe konusunda CIA kadar uzman bir örgüt bulunamaz. CIA istediği zaman bir ülkede büyük bir huzursuzluk yaratır ve bunu finanse eder. Bu da tüm silahlı kuvvetlerin darbe yapmak için arzuladığı ortamdır. Askerler her zaman ülkenin tam bir çıkmaz içinde olduğu ve sorunu ancak kendilerinin çözebileceği bir atmosferin yaratılmasını isterler. Bu da CIA'nın görevidir." Fakat askeri darbeler içeren "görevini" CIA artık kullanmıyor.

Mavi forum

Mustafa Işık ve şiirleri !!!!!!!

Şair Mustafa Işık, şiirdeki aydınlanma coşkusunu, yeni bir boyutla öğrencilere taşımağa çalıştı

Sanat, konumuz özelinde şiir, yazarının duygu ve düşünceleriyle yoğun bir paralellik içinde yaşamını sürdürür. Bu duygular ne yönde akıyorsa, şiiri oluşturan sözcükler de aynı tınıda ses verirler.
1955 yılında Malatya’nın Doğanşehir ilçesinde doğan ve Sivas Öğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra Mardin ve Diyarbakır’ın çeşitli okullarında öğretmenlik yapan Mustafa Işık, şiirdeki aydınlanma coşkusunu, yeni bir boyutla öğrencilere taşımağa çalıştı. Ne ki: “Telaşım var/ Bekle diyemem ey ömür” dese de, darbelerin elleri onun yaşamına da el attı. Mustafa Işık’ın o günleri r “Elimde Ay Kırıkları” adlı kitapta (Broy Yayın 1998) “…Ancak 70’lerin militan eylem ortamında şiir ve resimlerini cebinde saklama olanağı bulamadı. 12 Eylül günlerinde, kimilerinin tersine, cezaevi onun sanat ateşini küle döndürdü” diyerek dile getiriliyor. Bu kitap, aynı zamanda ressam olan Işık’ın o döneme ilişkin şiirlerini içeriyor.
“Yaramda Parmak İzim” adlı şiirde: “Ey ülkem/ Ne çok ırmakmışsın/ Ne çok çocuk” diyerek kapılarını hayatın gerçeklerine açan şairin ikinci kitabı, “Ellerim Kuş Sürüsü”. ( Broy Yayın. 2001)
Cezaevlerinde kalmış şairlerin çoğunda görülen sert, kavgacı bir söylem yok Mustafa Işık’ın şiirlerinde. Geriye dönüp, yaşadığı dönemin yıkıntılarına bakarken de, Afrika’nın aç ve Filistin’in taş atan çocuklarını şiirleştirirken de gerçeklerin ayırdına çok doğru bir biçimde vardığı görülüyor. Bu bağlamda, sözcüklere kendi yaşamından yüklemeler yapıyor. Bunun sonucunda şiirleri, acıların üstesinden gelmiş bir bilgeliğin izlerini taşıyor. Kitaba adını veren şiirin son bölümündeki:
“Ellerin/ Dünyanın bütün terlerinde/ Ve sarar yaralarını çocukların/ Yangın yerlerinde/ Ellerin/ Bir kuş sürüsü/ Birlikte uçarız ülke ülke/ Çekme/ Kuşlar da üşür/ Düşler de// dizelerinde görüleceği gibi; şair, imgenin ve uyağın tuzağına düşmeden yapılandırıyor şiirlerini.
Mustafa Işık’ın son çıkan kitabı “Yakanıza Yapışan” (Günizi Yayın 2005) adını taşıyor. Şair, diğer kitaplarında olduğu gibi, bu kitabında da söylemini birinci tekil şahıs ağzından sürdürüyor. Bireyin acılarını, kendi yaşamındaki acılardan boylandırarak toplumsal acılarla daha vurucu bir biçimde buluşturuyor. Başka bir deyişle, acının evrensel boyutunu yakalıyor.
“…Bunu saymam baba/ Kırlarda koşmadık birlikte/ Oynamadık/ Bakmadık bile şaşarak/ Oltada çırpınan balığa/ Dalmadık kalabalığa/ O güzel insan kokusuna/ Bunu saymam baba/Yeniden seviş annemle// Aferinlerim kaldı öğretmenimde/ Arkadaşlarımda mızıkçılığım/Bunu saymam baba/ Seviş yeniden annemle// Bunu saymam baba/ Su da saymaz/ Toprak da// Alın terimin tadını/Ağzından kuzgunların// dizelerini alıntılayarak bir bölümünü örneklediğim “Bunu Saymam” şiirinde Işık, yalnız büyüklerin değil, çocukların da hayatın ve ilişkilerin içinde çoğalan acılarını arabesk bir kolaycılığı yeğlemeden dile getiriyor.
Mustafa Işık’ın bir başka özelliği de, çiçekten böceğe, yapraktan ağaca, güvercinden kuzguna, yağmurdan fırtınaya ve daha birçok doğa olaylarına, daha doğrusu doğa üretilerine, şiirlerinde ağırlıklı bir yer vermesi. En çok kullandığı sözcükler ise, çocuk ve aşk.
Bakın, cafcaflı sözlere alan açmadan, yalakalık yapmadan, dünyamızın, özellikle de çocukların yaşadığı kıyımı sanatın süzgecinden geçirerek “Kim Vurulur Kim Ölür” adlı şiirindeki altı dizede nasıl veriyor şair. İster Filistin’in çocukları için düşünün bu şiiri, ister Afganistan’ın, isterseniz sömürülen herhangi bir ülkenin.
“Çocuk ey/ Kanı sokağa can veren/ Ey pırlantası insanlığın/ En son Ramallah’ta/ Vurulan Sensin/ Ölen insanlık//
Aşk ise bir anahtar sözcük Mustafa Işık’ın şiirlerinde. Düşlerden gerçeklere, topraktan tohuma uzanan, başka bir deyişle; doğaya, hayata ve insana kapılarını açmayı direten bir sözcük.
Yumuşak izlenimli, ama yakıcı olan bir rüzgarın içinde kararlı adımlarla bir yürüyüşe tanık olmak istiyor ve toplumcu gerçekçi şiirin ülkemizdeki konumuna kulak vermek istiyorsanız, Mustafa Işık’ın şiirlerini de tanımanız gerekecek.




Mavi forum

Gerçek Atatürkçülük




Gökçe Fırat
Gerçek Atatürkçülük

Atatürk’ün başarısının sırrı, ortaya koyduğu ideolojideydi. Atatürkçülerin başarısızlıklarının sebebi ise Atatürk’ün yokluğu değil, Atatürk’ten sonra gelenlerin Atatürk’ün ortaya koyduğu ideolojiyi terketmeleridir.

Mavi forum

Atatürk'ün Altı Ok'u!!!!!!!!!



Gökçe Fırat - Erkin Yurdakul
Atatürk'ün Altı Ok'u
Atatürkçülük, taklit bir ideoloji değildir. Atatürkçülüğün referansı eski çağın ideoloji ve uygulamaları değil modern çağın kendisidir. Bu nedenle de Atatürkçülük, eski çağ kalıp ve modelleri içine sığdırılamaz ve hapsedilemez. Altı Ok ve Atatürkçülük, kendine özgü çıkış noktaları olan, gelişim süreci olan, ama sonuçları tüm dünyanın mazlum milletleri için bir çok şey ifade eden bir ideolojidir. Bu ideolojinin adı Ulusal Sol’dur. Ulusal Sol’un, Türkiye’deki adı Atatürkçülüktür.

112 sayfa, 5 YTL


Mavi forum

III. Abdülhamit.............




Ali Özsoy
III. Abdülhamit


TÜRKSOLU Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ali Özsoy, bu kitabında Tayyip Erdoğan iktidarının bir bilançosunu çıkarıyor. 3. Meşrutiyet darbesinin sonucu olarak iktidara gelen AKP'nin icraatlarını inceleyen Ali Özsoy, Erdoğan'ın adeta yeni bir Abdülhamit haline dönüştüğü tespitine ulaşıyor. Ege'den Kıbrıs'a, güneyimizdeki kukla Kürt Devleti tehlikesinden Ermeni meselesine, Türkiye'nin temel dış politikalarında verilen tavizleri Osmanlı'nın parçalanma süreciyle karşılaştırıyor. Tayyip Erdoğan iktidarı da tıpkı Abdülhamit iktidarı gibi emperyalist güçlere tavizler verirken ülke içerisinde koyu bir istibdada yöneliyor ve Şeriatçı uygulamalara girişiyor. Türkiye'nin Batılılaştırılması aynı zamanda bir mollalaştırılma sürecine dönüşüyor. Aynı zamanda, III. Abdülhamitçiliğe karşı diriltilmeye çalışılan bir başka uğursuz gelenek İttihatçılığa karşı da, gerçek kurtuluş yolu olarak Atatürkçülük ve Kuvayı Milliye öneriliyor.
112 sayfa, 5 YTL


Mavi forum