 Ataturk'un icki icmesine en cok kim mudahale ederdi? Mustafa Kemal'in yakin cevresinde bulunan asalaklar kimlerdi? Iste bu ve buna benzer sorular, Ataturk'e en yakin birinin kaleminden...Okudukca sasiracaksiniz, hayrete duseceksiniz...  Cemal Granda… Ataturk’un Usagi… Hizmetine girdigi 3 Temmuz 1927'den, olumu olan 10 Kasim 1938'e kadar Ataturk’un yanindan hic ayrilmadi. 12 yil boyunca Ataturk’un unlu sofrasinin konuklarini, devlet baskanlarinin ziyaretlerini, Ataturk’un kederlerini, sevinclerini en yalin haliyle gozlemledi. Sonra da bunlari kaleme aldi. Cemal Granda'nin anilari 1972 yilinda Hurriyet tarafindan basilmisti. 33 yildir yayinlanmayan anilar simdi yayin hayatina yeni atilan Kristal Yayinlari tarafindan okuyucuyla bulusuyor.. KITAPTA NELER VAR NELER? -Ataturk’un, “Kemal” adini “Kamal” diye degistirdigini biliyor muydunuz? -Tum yurt gezilerinde her turlu masrafi kendi cebinden odedigini biliyor muydunuz? -Ataturk, bir gece sofrada dostlariyla sohbet ederken hizmetlilere donup neden “Butun elbiselerimi yakin” emrini vermisti? -Ataturk Dr. Resit Galip’e neden kafatasi olcusunu aldirdi? Ata’nin kafatasi olcusu kac cikti? -Nutku hazirlarken uc gun uc gece uyumadan calistigini biliyor muydunuz? -Kendisini cok kizdiran Dr. Resit Galip’i sofrayi terk etmeye davet eden Ataturk, Resit Galip bunu reddedince ne yapmisti? -Resmiyetten sikilan Ataturk, bir gece yarisi Dolmabahce Sarayi’ndan gizlice disari cikinca Istanbul Valisi sabaha karsi onu nerede bulmustu? -Ataturk bir gun neden “Biz de bir zamanlar marifetmis gibi evlenmistik” demisti? -Neden Ismet Inonu’nun cocuklarina mirasindan odenek birakmisti? -Milli Egitim Bakani atadigini bildirdigi aksam, Dr. Resit Galip’i neden iki askerle gures tutmaya zorlamisti? -Maresal Vorosilov’un Turkiye ziyaretinde, Cumhuriyet Halk Firkasi Genel Sekreteri Recep Peker’i Stalin’in muadili sanmasi, Peker’in basini nasil yedi? -Ataturk, bir gece iddia uzerine tabancasini cekip koskteki avizelerin ampullerini nasil vurdu? -Ataturk, sofra sohbeti sabaha dek uzayinca manevi kizi Zehra’ya nasil sabah ezani okuttu? -Usaginin diger hizmetlilere sakayla “Selanik’ten ciksa ciksa Yahudi cikar” dedigini duyan Ataturk, aksam sofrada buna ne karsilik verdi? -Yakin arkadasi ve korumasi Recep Zuhtu metresini vurunca Ataturk ne yapti? -Usaginin ev alirken tapuda rusvet vermek zorunda kaldigini duyan Ataturk nasil tepki verdi? -Istanbul Valisi Ustundag ekmege zam yaptigini haber verince nasil kuplere bindi? -Nazim Hikmet hapisteyken koskteki gramofonda plagi calinca Ataturk sair hakkinda neler soyledi? -Masonlugu kaldiran Ataturk, genclik yillarinda kendisinin de mason oldugunu nasil anlatti? -Ingiltere Krali 8. Edward’in, Turkiye ziyaretine birlikte geldigi Madam Simpson yuzunden tahti terk edecegini Ataturk nasil tahmin etmisti? Elinizden birakamayacak, bir solukta okuyacak, Ataturk’u daha yakindan ve icimizden biri olarak taniyacaksiniz… ISTE ANILARDAN BIR DEMET Kitapta yeralan anilan cok ilginc. Iste bu anilardan bir demet... ...Yalniz bir gece Kazim Ozalp’in evinde tam yirmi sekiz kadeh kokteyl ictigini hatirlarim. Bunun adi Napoleon Kokteyli idi. Bir miktar cin, bir miktar vermut, bir miktarda Seribrandi likoru ile yapiliyordu. Bunlarin disinda alistigi ickiyi degistirmemistir. Her gece icen Ataturk, gunduzleri alkol kullanmaz, yalniz cok sicak gunlerde bir iki bardaktan fazla olmamak uzere bira icerdi. Bu yuzden kimse Ataturk’e gunduzleri icki icmek icin israr etmez, en koyu aliskanlar bile aksamin olmasini iple cekerdi. Buyukdere gezisi o ender gecelerden birine rastlamis ve halkin gosterisi karsisinda cosan Ataturk, icki faslini farkinda olmayarak sabaha dek surdurmustu. CEVRESINDEKI ASALAKLAR Ataturk’un sofracisi oldugum icin cok temiz giyiniyordum. Elbisem her zaman utulu, beyaz gomlegim kolali, iskarpinlerim rugandi. Davetlilerden bircogu sikligimi kiskanir ve giyimimi benzetmeye yeltenirlerdi. O zaman bircok bakan ve milletvekili bile papyonlarini bana baglatirlardi. Umumi k�tip Hasan Riza Soyak, Rize milletvekili Hasan Cavit, ozel kalem memuru Lutfi Bey, giyim devrimine kendilerini uydurmaya calisanlar arasindaydi.Cumhuriyet yeni kurulmustu. Cok kimse giyim devrimini kavrayamamis ya da henuz benimseyememisti. Aralarinda talihsiz, cahil olanlar da vardi. Fakat kisa zamanda yasadiklari ortama uymasini biliyor, en centilmen diplomattan daha centilmen kesiliyorlardi. Bunlarin bazilari okuma yazma bile bilmedikleri halde evlerine cok buyuk kitapliklar yaptirmislardi. Ornegin Ataturk, bir atlas ya da kitap aradigi zaman, kitapliktan biz gider, bunlari cikarirdik. Ataturk’e onlar kendileri bulmus gibi goturup verirlerdi. Iclerinde cok zekileri de vardi. Ataturk her hangi bir emir verse, onlar bunu istedikleri sekle sokar, kendilerine isten pay cikarirlardi. Oysa bu isleri zavalli memurlar usaklar gorur, hazira onlar konar, her zaman her yerde parsayi onlar toplardi. Her zaman gezilere onlar gider, hepsi birer silahsor kesilirlerdi. Fakat butun bunlar Ataturk’un hic gozunden kacmaz, onlari inceden inceye alaya alir, bazen karsilik veremeyecekleri bir soru yagmuruna tutar, karsisinda nasil ecel terleri doktuklerini hazla seyrederdi. Dalkavuklara, laf ebeligi yapanlara cok kizardi. Cok gecmeden bir punduna getirerek, yaptiklarinin acisini onlardan cikarmasini bilirdi. Hirpalayacagi, ya da alaya alacagi kimseleri sik sik sinava cekisine taniklik etmisimdir. Ataturk’un sasirtici sorulari ve mantik oyunlari karsisinda bunlarin dokulusleri gorulecek seydi. Zaten O’nun sorularina tam cevap verecek adam az bulunurdu. Hepsi birer zek� oyununa dayaniyordu. Kimse altindan kalkamazdi. ICKISINE KARISANLAR Ataturk’un icki icmesine karsi olanlarin basinda umumi k�tip Yusuf Hikmet Bayur geliyordu. Bayur- her halde Ataturk’u hepimizden cok sevdiginden olacak-O’nu ickisinden caydirmak icin turlu bahaneler bulur, fakat hic birini basaramazdi. Ataturk cok icmezdi. Ictigi zamanda icmesini bilirdi. Acele etmezdi, konusarak, sohbet ederek, yavas yavas icmeyi severdi. Olcuyu kacirmazdi. Sarhos oldugunu bir kez bile gormedim. Taskin bir hareketine rastlamadim. Boyle oldugu halde Hikmet Bayur’la aralarinda sik sik tartismalara tanik olurdum. Hemen her sabah tekrarlanan bu tartismalardan Bayur’un yenilgiye ugradigini uzulerek gorurdum. Hikmet Bayur, erken saatlerde Ataturk’e gelir, o gunku ajans bultenlerini getirir ve kendisinden emir alirdi. Ataturk’un yorgun halini goren Bayur dayanamaz: -‘‘ Pasam, yine renginiz yerinde degil, cok yorgun ve bitkinsiniz. Su ickiyi bu kadar icmeseniz daha iyi olur.’’derdi. Bu karismaya Ataturk’un cani sikilir ama hic belli etmemeye calisarak: -‘‘A Hikmet Bey, ben rakiyi simdi degil, daha Harbiye talebesiyken icerdim. Bugune kadar da hic zararini gormedim,’’diye karsilik verirdi. Bayur bunun da altinda kalmazdi: -‘‘ Muhterem Pasam, bu gun belki zararini gormediginizi sanirsiniz, fakat yarin goreceksiniz. Siz bu memlekete lazimsiniz. Kendinize acimiyorsaniz bari bu millete aciyin. Bu millet sizin varliginizla vardir. Ne olur su ickiyi az icin.’’ Ataturk bu sozleri hep gulumseyerek karsiladi. O da Hikmet Bayur’un icinde bir kotuluk olmadigini, kendisini herkesten cok sevdigini biliyordu. Fakat bir gun canina tak demis olacak ki, Hikmet Bayur yine ickiyi kotuleyen konferansina basladigi sirada birden bire sozu baska yana cevirerek: -‘‘ Bu gunku isler arasinda neler var bakalim?’’ diye sordu. Ataturk o an yine sinirlendigini belli etmemisti ama kararini vermisti. Bu icki aleyhtari konferanslara artik bir son verecekti. Uc gun sonra mesele anlasildi. Aksam sofrada Ataturk, Hikmet Bayur’la beraber hepimizi sasirtan su haberi veriyordu: -‘‘ Hikmet Bey, seni Kabil’e sefir yapalim. Git, oralari gor; hatta gerekirse Hindistan’a kadar git. Oralar hakkinda bilgi edin. Oku, ogren ve ilim getir. Bize bu yolda faydali ol,’’dedi. Bu suretle Hikmet Bayur’un Kabil buyukelciligine atanma emri verilmis oluyordu. Hikmet Bayur hareketinden once veda icin Koske geldi. Ataturk, onu salonda ayaga kalkarak karsiladi. Giderken de kapiya kadar elini omzuna koyarak ugurladi. Bayur birkac gun sonra ayrilarak Kabil’e gitti. Bana oyle geliyor ki, bu atanma, Bayur’un yurda hizmet kaygisi, yalansiz olarak Ataturk’e icki icmemesi ogudu ve icmesine engel olma hareketinden ileri geliyordu. O Hikmet Bayur ki, sevgisini, saygisini hic eksik etmedigi Buyuk Adama ‘Icme Pasam’ sozunu ilk soyleyebilmek cesaretini gostermis, fakat bunu cok sevdigi Ataturk’un yanindan uzaklastirilmak cezasiyla odemisti. Nitekim Hikmet Bayur hakli cikmis, Ataturk de sonunda ickinin fenaligini anlamis, fakat is isten gecmisti. ARMSTRONG AZ BILE YAZMIS Armstrong ADLI BIR YAZAR Ataturk hakkinda yazdigi bir kitapta, O’nun icki �lemlerine de deginerek olumsuz ve yakisiksiz yuklemelerde bulunuyordu. Hukumet o zaman bu nedenle kitabin yurda sokulmasini yasaklayan bir karar bile almisti. Bir sabah Cankaya Kosku’nun salonunda Ataturk kahvesini icerken, Hikmet Bayur, elinde bir kitapla geldi. Bayur, o donemde Cumhurbaskanligi umumi k�tibiydi. Ataturk’e Hikmet Bayur’un geldigini haber verdik. Ataturk’un karsisina ilisen Hikmet Bayur’un halinde bir tuhaflik sezinlemistik. Ataturk’e cok onemli bir meseleyi soylemekle soylememek arasinda duraksadigi anlasiliyordu. Ataturk, bakislariyla kitabi isaret ederek: -‘‘ Okuyun bakalim Hikmet Bey. Bakalim ne yazmis?’’dedi. Anlasilan Ataturk’un, Hikmet Bayur’un elindeki kitaptan onceden haberi vardi. Hikmet Bayur cok guzel Ingilizce bilirdi. Sadece Ingilizce konusmakla kalmaz, Ingiliz edebiyati hakkinda da genis bir bilgiye sahipti. Hemen Ingilizce kitabi acip, ceviri yapar gibi degil de, sanki Turkce yazilmis bir kitabi okumanin rahatligi icinde Turkce okumaya basladi. Ataturk’u bazen kaslari catilarak, bazen hayret belirtisiyle Hikmet Bayur’u dikkatle dinliyordu. Armstrong, Ataturk’un icki �lemlerini oldukca agir sozcuklerle anlatiyor, fakat buna iliskin bolumun sonunda, ‘Boyle oldugu halde yurdunu ve ulusunu ilgilendiren her hangi bir olay cikti mi, hemen ickiyi ve eglenceyi bir yana birakip, aslan gibi kukreyerek pencesini o olayin uzerine atmasini bilir,’ demekten de kendini alamiyordu. Ataturk, kitabin burasinda soze karisti. Biz, kizacak,’ Kapat su kitabi, yeter. Halt etmis bunlari yazmakla!’ diye bagiracagini sanip korkmustuk. Oysa Hikmet Bayur’a soyle dedi: -‘‘ Bu kitabin yurda sokulmasini yasaklamakla Hukumet hataya dusmustur. Bu zat bizim yasadigimiz safahati eksik bile yazmis. Bu eksikligi ben tamamlayayim da, kitaba eklensin, memleket de kitabi okusun’’ Sonra Hikmet Bayur, yeniden kitabi kaldigi yerden okumaya basladi. Ataturk, yine buyuk bir dikkatle dinliyordu. Bir baska bolume gecilmisti. Hikmet Bayur’un birkac sayfa atladigini fark eden Ataturk: -‘‘ Ne var ki o kisimda, sayfalari atladiniz?’’ diye sordu. Hikmet Bayur, cekingenlik icinde: ‘pasam, izin verirseniz burasini okumadan geceyim’ dedi. Ataturk iyice meraklanmisti: -‘‘ Nedir yahu, bu atlamak istediginiz? Adam ne soylemis, ne yazmissa hepsini bilelim. Okumaya devam…’ Ataturk okutmakta israr, Bayur okumamakta inat ediyorlar, aralarinda sessiz bir ckisme geciyordu. Ataturk sonunda biraz sertce: -‘‘ Ne diyor bu adam bizim icin? Hakaret mi ediyor? Hayvan mi diyor?’ diye sordu.  Hikmet Bayur bu sozler uzerine iyice sasirdi. Cumleleri kekelemeye basladi. Artik kacamak yol kalmamisti onun icin. Okumaktan baska caresi yoktu. -‘‘ Pasam,’’ dedi.’’ Sizin Kastamonu’da sapkayi basiniza ilk giydiginizi anlatirken agir kelimler kullanmis.’’ Ataturk, Armstrong’un bu sozlerine kizmak soyle dursun, neselenmisti bile. -‘‘ insanlara bazen hayvan sifatlari takar, aslan gibi deriz. Bu da onun gibi. Cani istemis, boyle dusunmus bizi. Neyse fena degil. Haydi, okuyun, daha neler var icinde bakalim? Bayagi eglenceli kitap,’’ dedi. Ataturk’un ne buyuk hosgoru sahibi oldugunu o gun bir kez daha anlamistim. Buyuk bir olgunluk icinde olaylarin isigi altinda kendi deger olculerini, gorusunu, gecmis olaylarin isigi altinda kendi deger olculerine vurarak kiyasliyordu. UYKU DUSMANI Ataturk uykuyu sevmezdi. Uyanik gecirdigi zaman, uykuda gecirdiginden cok fazladir. Bir insan yasamina sigdirilamayacak gibi imk�nsiz gorunen buyuk isleri basarisi, bu yuzden kolay olmustur. Ataturk, yirmi dort saatlik yasantisinin hicbir zaman bir programa sigdirmak istememis, ani kararlarla o anda aklina gelen seyi yapivermistir. Savastan ve Cumhuriyet’in kurulmasindan sonra da memleket isleri yoluna girdigi donemde de, sinirli bir yasamin icine girmemistir. Daima dinc ve uyanik tutmaya calistigi asap ve enerjisi de O’nu uyutmazdi. Ataturk’un yaradilisi da, cerceveli bir yasama girmesine engel olmustur. Gerek Cankaya’da, gerekse Dolma bahce’de oturdu siralar, gezilerinde, halk arasina serbestce girip cikmasinda belirli bir program uygulamamistir. Uykunun dostu degil, adeta dusmaniydi diyebilirim. Unlu ‘Sofa’si bu nedenle sabahlara dek surer, davetliler birer ikiser cekilip gider, O ise sabah gunesini gormeden yatagina girmez uyumazdi. Bir gece sabaha karsi, sofradakiler dagildiktan sonra kendisine yatmasi icin adeta yalvaran Basyaver Cevat Abbas Gurer’e, uykuda gecirdigi zamana acidigini soyleyerek soyle demisti: -‘‘ Hayat pek kisa. Cocukluk ve mektep hayati bir kismini alip goturuyor. Geriye kalanini da uyku yariya indiriyor. Uykusuzlugu giderecek ve vucuda gerekli dinlenme gidasini verecek komprimeler icat olsa ne iyi olurdu. Fakat bir gun bu da olacaktir. Nitekim tip ilimi, kimya, uyutmak icin cok guzel ilaclar yapmaya baslamistir.’’ Ataturk’un uykuya karsi bu alerjisi, askerlik doneminden kalmis. Canakkale’den beri yaverligini yapan Cevat Abbas soyle anlatirdi: -‘‘ Ataturk muharebe sahalarinda katiyen uyumazdi. Siper muharebelerinde de tetik yatmak kaydiyla seyyar karyola elbiseyle uzanir, bir gozu acik, bir gozu kapali uyurdu. Tabii buna uymak denirse. Kafkas Cephesinde Buglan Gidigi muharebelerine yetismek icin otuz alti saat hayvan sirtindan inmeden yuruyus yapmis ve iki gun hic gozunu kirpmamistir. O aci mutareke gunlerinde uykusuzlugu surekli olan Ataturk, 19 Mayis 1919’da Samsun’a ayak basisindan Lozan Barisinin imzasina dek gece uykusu gormedi diyebilirim.’’ UYKUSUZLUK REKORU Ataturk icin ‘ickiyi birakamaz’ diyenler, acaba bir gun gelip aldanacaklarini hic dusunmemisler midir? O’na ickiyi biraktirmak isteyenler, o zaman kim bilir nasil sasirmislardir. Evet, bu kadar icki kullanan ve ondan ayrilmaz gorunen adam, uc ay hic raki icmeden durabiliyor. Ataturk hic Kimsede bulunmayan buyuk bir irade gucune sahipti. Eglenmesini de, icmesini de, calismasini da cok iyi bilirdi. Buyuk Nutku’nu yazarken ben bunun tanigi oldum. Aksamlari yine sofraya kuruluyor, herkes karsisinda yiyor, iciyor; fakat O, agzina bir damla bile icki koymuyordu. Hatta yemek yerken herkesin icisini gulumsemeyle seyredisi hala gozumun onundedir. Oysa ben, ickiye aliskin insanlarin bir gun bile icmeden duramayacaklarini sanirdim. Ataturk’un tam uc ay kendi istegiyle ickiye boykotuna benimle birlikte tum cevresindekiler de sasip kalmislardi. Bu da O’nun gorev askini ve sorumlulugunu, aliskanliklarinin ve begenilerinin de ustunde tuttugunun en guzel orneklerinden biridir. Ataturk’un sevdigi ve guvendigi insanlardan otuz bes yillik arkadasi Izmit milletvekili Sureyya Yigit, bir anisinda sunlari yazmisti: -‘‘ Ataturk, buyuk isler hazirlarken asla alkole ilgi gostermezdi. Nitekim Erzurum’dayken biz icerdik. O icki teklifimizi kabul etmez, kahve icmekle yetinirdi. Korkunc derecede bir irade gucu vardi. Ickiyi irade zaafindan degil, dupeduz sarhos olmak icin icerdi.’’ Cankaya Kosku’nde Buyuk Nutku’nu hazirlarken hic icki icmedigi gibi, kirk sekiz saat hic gozunu kirpmadan yazi dikte ettirisini de hatirlarim. Oyle ki, yazi yazmaktan yorulan degisiyor, fakat O, binlerce belge arasindan ayirdigi notlariyla buyuk eserini tamamlamak icin uykusunu bile vermekten cekinmiyordu. Boyle zamanlarda, yazdiklarini sofrada arkadaslarina okutur, sonra yine eski koskun calisma odasina gecer, k�h oturarak, k�h ayakta calismalarini surdururdu. Nutuk, calismanin, insan gucunun nasil ustune cikisini gosterdigi icin, ayri bir onem de tasimaktadir. Ataturk’un hic uyumadan uc gun durabildigini de, gormus ve gozlerime inanamamistim. Cephe de degildik, savas da yoktu. Uykusuzlugu gerektirecek onemli bir olayla da karsi karsiya bulunmuyorduk. Fakat O, bir ise, ama ciddi bir ise basladi mi, onun sonunun geldigini gormeden asla rahat edemezdi. Ataturk, calismalari sirasinda yer ve zaman ogeleriyle ilgili degildi. Nerede ve hangi sartlar altinda olursa olsun, yurt cikarlarini kapsayan bir gorev belirdi mi, onu yerine getirmeye calisirdi. Gezileri sirasinda trende, ya da otomobil icinde evrak actirarak calistigi coktur. En keyifli eglene aninda sofrada bile karsisinda gorevlilerden birini gordu mu, sohbeti, konusmayi hemen yarida keser, ‘Beni mi istiyorsunuz?’ diye kalkip giderdi. Ulke islerini her seyin ustunde tutardi. Eline aldigi herhangi bir isi de yarim birakmaz, bitirmeden rahat edemezdi. Bazen hic durmadan okudugu, kirk sekiz saat araliksiz calistigi da olmustur. Cankaya Koskunde eline gecirdigi bir tarih kitabini bitirmek icin iki gun, iki gece hic yataga girmemis, sezlongda dinlenmekle yetinmisti. Yalniz kaldigi, ya da okudugu zamanlar masaya pek iltifat etmez, koltuga bagdas kurup oturmayi daha cok severdi.  Tarihle ugrastigi siralarda. Ataturk icerde calisiyor, ben kapida oturmus bekliyordum. Ara sira uyumamak icin banyoya girip, yuzume su vuruyor, sonra anahtar deligine gozumu uydurup, bir post uzerinde yuzukoyun uzanip Nutku hazirlayan Ataturk’u gozetliyordum. Saat sabahin besine geliyordu. Uykumu dagitmak icin elime bir kitap almistim. Adi ‘Izmir’in Isgali’ idi. Cok merakli olan bu kitaba kendimi kaptirdigim halde, tum ugrasim bosa gitmis, safak sokerken dayanamamis, yorgunlugun etkisiyle uyuya kalmisim. Bu sirada Ataturk zile basmis, fakat ben koltukta derin bir uykuya daldigim icin uyanamamisim. Zille uyandiramayinca, kendisi cagirmak zorunda kalmis. Bir de baktim ki, kapiyi aralamis: -‘‘Celebi, Celebi.’’ Diye sesleniyor. Hemen yerimden firladim: -‘‘Pasam. Emriniz…’’ diyebildim. Ama bendeki korkuyu varin siz hesap edin. Bagiracak, parlayacak diye odum kopuyordu. Ellerimi onume kavusturmus, bekliyordum. Fakat nedense kizmadi. Gayet sakin yuzume bakarak: -‘‘ Bana bir kahve getiriniz,’’dedi. Soyleyecek hicbir sey kalmamisti. Sadece kekeleyerek, -Pasam, uymadim. Kitap okurken icim gecmis.’’diyebildim. Gidip arkadaslari kaldirdim. Hizmeti devrettim ve yatmaya gittim. Aksam nobet sirasi yine bana gelmisti. Ucuncu gecedir ki, Ataturk gozunu kirpmiyordu. Kutuphanede yere serili bir postun ustune uzaniyor ve calisiyordu. Notlarin arasina gomulmustu. Yerler tarih kitaplariyla doluydu. Sadece dus yapiyor, kurulanip tekrar odaya kapaniyordu. Yemegi bile kutuphaneye getiriyorduk. Yuzu hafif suzulmus gibi geldi bana. Cankaya Kosku’nde sofra kuruldu. Bu on alti kisilik bir sofraydi. Konuklar gelerek yerlerini aldilar. Sabah ki uyku olayini unutmustum bile. Tam icki fasli basladigi zaman, konuklara donerek: -‘‘ Bu cocuk dun gece sabaha kadar beni bekledi,’’dedi. Birden koltuklarim kabardi, onume baktim. Konuklar bana biraz da kiskanclikla bakarken Ataturk: -‘‘ Oyle ama sabaha karsi uyuyarak beklemis,’’ demez mi? Sonra ‘‘Senin uykusuzluga tahammulun yok’’ diye alay etmeye basladi. Canim cok sikilmisti. Onceleri ‘Celebi isini bilir Pasam,’ diye beni oven konuklar da hep birden gulmeye basladiklarindan utanc icinde kivraniyordum. Icimden kendi kendime nasil da kiziyordum. Saat sabahin besine kadar uyuma da, ondan sonra uyu. Bu olay bana ders oldu. Ataturk’un o tarihten sonra uc gun suren buyuk uykusuzluk gecirdigini hatirlamiyorum. Fakat gec saatlere dek kaldigi vakitler de butun dikkatimi kullanarak uykuyu aklima bile getirmemeye calismisimdir. O birkac dakikalik uyku, bende unutulmaz bir ani birakti. Buyuk adama hizmetin zor oldugunu bir kez daha anlamis oldum.
|
0 yorum:
Yorum Gönder