31 Mayıs 2007 Perşembe

TUNA KİREMİTÇİ VE YALNIZLIK SIRRI.............

Özel bir tanıtım kampanyası yapılmadan sessiz sedasız yayımlanan ilk romanı Git Kendini Çok Sevdirmeden'in okuyucudan gördüğü ilgiyle edebiyat çevrelerini şaşırtan Tuna Kiremitçi, ikinci romanı Bu İşte Bir Yalnızlık Var'da yine yalnız, yine hayat yorgunu, yine yitik bir geçmişe özlemle bakan, gelecek beklentisiz insanların dünyasında geziniyor.
Tuna Kiremitçi'nin ilk romanı Git Kendini Çok Sevdirmeden'de 40'lı yaşlarında bir kadının hüznüne eşlik etmiştik. Bu kez aynı yaşlarda bir erkek var Bu İşte Bir Yalnızlık Var'ın merkezinde; Mehmet, bir zamanların tutulan müzisyeni, şimdilerde ders verip gitar tamir ederek kazanıyor hayatını. İçkiyle başı dertte; bir süre bırakmış ama göğüslemek zorunda kaldığı sorunlar nedeniyle yeniden başlamanın kıyısında. Alışıldık roman kahramanlarından biraz farklı; mesela bir entelektüel değil, ne Fellini filmlerinden haberdar ne siyasi gelişmelerden…
Temel insanlık halleri üzerinde kurulmasına rağmen Bu İşte Bir Yalnızlık Var'da varoluşsal meseleler üzerine uzun uzadıya sorgulamalara girişmiyor, ağır hesaplaşmalarla okuyucuyu bunaltmıyor Tuna Kiremitçi, ama onların yerine okuyucuyu sarıp sarmalayan hüzünlü bir atmosfer kurmayı başarıyor.
Sadece edebiyat çevreleri değil, Tuna Kiremitçi'nin kendisi ve yayımcısı da şaşırmıştı okuyucunun Git Kendini Çok Sevdirmeden romanına gösterdiği teveccühe. İtiraf etmeliyim ki severek okuduğum bu romanın böylesine geniş bir okur profili yaratacağını ben de hiç düşünmemiştim. Sanırıyorum Git Kendini Çok Sevdirmeden'in etrafında oluşan bu beğeni ortaklığının analizi önemlidir. Ne var ki bir yazarın 'konularını nereden aldığını, bu konularla bizi etkileyip duygulandırmanın nasıl üstesinden geldiğini, ruhumuzda uyanabileceğine hiç ihtimal vermediğimiz heyecanların içimizde doğmasını nasıl sağladığını bilmek' eskiden beri eleştirmenlerin ilgisini çekmişse de, ortaya sürülen iddiaların iyi bir roman yazmanın gerek ve yeter şartı olmadığı ya da benzer bir hikayenin hiç de aynı tadı vermediği bilinmektedir. Çünkü bir edebi metnin yöneldiği düşünsel ve duygusal dünyanın okuyucuda karşılık bulması basitçe konu seçimine indirgenemez.
Git Kendini Çok Sevdirmeden'de yitirdiği çocuğunun yasını tutan bir annenin dramı vardı. Bu İşte Bir Yalnızlık Var'da ise Mehmet, hem artık yüzünü bile hayal etmekte zorlandığı annesini hatırlıyor hem de hikaye boyunca Nihat abisinin yaklaşan ölümüyle yüzleşiyor. Yalnızlık, nihilistçe duygular yeşertiyor kahramanların zihinlerinde. Mesela Mehmet, kızı Ezgi ile hafta sonları buluşmalarının keyfini çıkartırken bile sonraki bir zamanı düşünmekten alamaz kendisini; "Yıllar sonra koca kız olduğunda, sahil şeridinde sivilceli bir oğlanla el ele yürürken, karşı kıyıdaki yalılara ya da kayıkhanede şarap içen balıkçılara baktığında babasını hatırlayacak…"
İnsani ilişki eksikliğinin travmalarını, aşkların sınırlarını, kaçınılmaz sonları dile getirmekte de çok başarılı Tuna Kiremitçi. Herkesin paylaşabileceği bir ruh durumunu basit cümlelerle can alıcı ayrıntılarda yakalayıveriyor:
"Can sıkıntısı galiba akıcı bir şey. Yıllarca uğraşarak kendisine bir gedik açmayı başarıyor. Sonra da akıyor içimize. Orayı binlerce şeyle tıkamaya çalışıyoruz tabii; sabahları becerebildiğimiz kadar sıcak bir bakışla, bebeğin ilk yürümeye başladığı anın hatırasıyla, bütün gece parlatılmış 'seni seviyorumlarla', hala medet uman 'ben de seni'lerle, her şeyle… Ama sonuçta sıvı bu. İnsanın gözeneklerine bile sızıyor."
Tuna Kiremitçi'nin romanlarını belki de kendi bireysel öykümüzü evrenin öyküsüyle çakıştırır gibi hissettirdiği için seviyoruz, belki de Bozcaada'da Yannis Bey'in Mehmet'in şarkıları için söyledikleri tercüman oluyor hislerimize; "Şarkılarınızda insana dokunan bir şey var. Güzel, içli bir şey… Bence hepimiz kalbimizin derinliklerinde aynı şeye ihtiyaç duyuyoruz. Bir şey kalbimizi yakalasın, yalnızlığımızı gidersin istiyoruz. Sahiden güzel bir şarkı bunu yapabiliyor."
Tuna Kiremitçi'nin Bu İşte Bir Yalnızlık Var'ı gibi güzel bir roman neden yapmasın?



Mavi forum

0 yorum: