Tahsin Yücel, 'Gökdelen' adlı yeni romanında 2073 yılındaki İstanbul'a dair bir fantezi anlatıyor. 2073 yılında İstanbul'da bir gezintiye çıkarsak... İlk dikkat çeken kuşkusuz New York'taki Özgürlük Anıtı'nın yaklaşık üç kat daha büyüğünün Sarayburnu açıklarını süslemesi. Gökdelenlerle dolu sekiz milyonluk şehirde artık kimsenin ayağı yere basmıyor. Boğaz kıyısında son üç ay içinde sadece 143 kişi gezintiye çıktı... Tüm bunlar nasıl mı oldu pekiyi? Aslında tüm bunların sorumlusu müteahhit Temel Diker. İstanbul'u New York'a benzeyen ama ondan daha güzel, daha modern, yalnız gökdelenlerden oluşan bir şehir yapmak istedi Diker. Ancak önünde her şeyden önce yasal engeller vardı. Ve o da Türkiye'nin en ünlü avukatlarından birini tuttu. Can Tezcan. Ünlü ve becerikli avukatın yapması gereken Diker'in önündeki yasal engelleri kaldırmaktı. Bunun için de 'harika' bir fikri vardı: Yargının özelleşmesini sağlamak...Tüm bunlar Türk edebiyatının duayenlerinden Tahsin Yücel'in yeni kitabı 'Gökdelen'de anlatılıyor. Roman 2073 yılının 17 Şubat günü başlıyor. Ve usta yazar hemen bundan 67 yıl sonrasının İstanbul'unu anlatmaya koyuluyor. İstanbul fiziksel olarak yukarıda betimlediğimiz gibi. Şehir gökdelenlere hapsolmuş. Kedileri belediye mikrop saçıyor diye yok etmiş. Yargı özelleştiği için bireysel kararlara esir olmuş. Zenginler dışındaki herkes korkunç bir yoksulluk içinde. Hepsi dağlara çekilmiş. Üç kahramanı var Yücel'in kitapta. Biri daha önce de adı geçen, neredeyse bu durumun en önde gelen müsebbibi Karadenizli müteahhit Diker, diğeri zengin kesimden ünlü avukat, eski solcu Tezcan. Üçüncüsü ise Cihangir semtinde kalmış bahçeli tek evin sahibi Hikmet Bey. Yücel kitabında bu üç kişi arasında gelişen iktidar ilişkileri ve hesaplaşmaları anlatırken adalet sistemindeki çarpıklıkları da su yüzüne çıkarıyor.  |
0 yorum:
Yorum Gönder